24 Mart 2015 Salı

Ben bir göçebeyim

Bu satırlara gözleri değen güzel okur,
Kendini bulmak, Atlantis'e ulaşmak gibi bişey. O kadar uzun süre kovaladığın şeyi avcunun içinde tutarak incelemek çok değişik. Biraz 'E, peki şimdi nolucak?' durumu var. Bir de yazacak çok şey.
Aşağıda kapak resmini görmüş olduğun kitabı, kardeşim Z ile birlikte çevirdik Türkçeye. Editörümüz Ayça nasıl olsa üzerinden geçer diye, çok insiyatif almadık ama keşkem alsaymışız. Neyse, yine de mutlak okunmalı bir kitap. Erkeklerin, arsızca kovalayıp bir anda ortadan kaybolan cinsi üzerine yakından bir inceleme. Bir tür, insanlığa armağan. Kitap bu adamların bağlanmaktan neden korktuklarını, hayatlarının diğer alanlarına bu bağlanma fobisinin yansıyıp yansımadığını kadınlar ve erkeklerle yapılan röportajlar ve bol analizlerle anlamış, anlatmış, açıklamış. 
Çeviriyi yaparken, kendimden şüphelenmeye başladım. Bende de bağlanmafobi olabilir mi diye. Derken derken tüm yaşamımı gözden geçirdim. Nasıl da 'bohçamı toplayıp gidebilirim her an' psikolojisi ile yaşadığımı anladım. 

Evimizin duvarlarında sayılı çivi var. Hiçbirini ben çakmadım. Hepsi önceki kiracıdan kalma. Fotoğraflarımızın bir kısmı buzdolabının kapısına magnet çerçevelerin içinde yapışık vaziyette. Bir diğer kısım fotoğraflar mutfağın bir camının önünde dizili. Sevenlerden, sevdiklerimizden gelen, notlar, kartlar vb evin ana giriş kapısının arka kısmına özenle ve belli bir dizayn çerçevesinde tutunuk.
Bu, duvardaki çivi meselesi o kadar iyi özetliyor ki aslında,  nasıl da, hiçbir yere kök salamadığımı. Belki aşağıdaki öztaşınmageçmişime bakarsak birlikte nedeni daha iyi anlaşılır, bence.
1980: Anne karnından, güncel hayata taşınma. Yer: Bingöl ili, Kiğı ilçesi, merkez.
1982: İlçe içinde öğretmen lojmanlarına geçme.
1987: Gine taşınma. Hedef: Elazığ ili, Karakoçan ilçesi-Bahçecik köyü.
1989 Yine taşınma. Adres, ilçe merkezi.
1991: Kasabanın eteklerinden merkezine yolculuk.
1995: Sürgün. Yön: Bilecik ili, Gölpazarı ilçesi. Bir nevi faşizmin kalbine yolculuk.
1996: Başka bir ilçesine taşınış, aynı ilin. Gerekçe: Büyük kızın dershane eğitimi.
1996: İlçe içi adres değişikliği. Sebep? Tahta kurusu.
1997: Ailecek İstanbul'a atanma. Peki neden? Anamın oğul hasreti...
1997: Ankaraya yollanışım. Niyesi: Üniversite eğitimi.
1998: Yurt içi oda değişikliği. Gereksimin: Komün kurulum ihtiyacı.
2002: İstanbul'a dönüş. Neden, mecburi istikamet.
2008: Semt içi aileden yarı kopuş. Çünküsü, özgürlük gereksinimi.
2011: Ev bende kalmak kaydıyla, içinde yaşayanlarla birlikte başka bir adrese yollanış. Aileden gerçek anlamda kopuş.
2011: Evi yeniş baştan yaratma, yeniden kurma. İyi de sebep? Evlilik

Evet, ilgili okur. Belki okumadın detaylarını tüm bu sürükleniş hikayesinin ama sadece bir resim gibi uzaktan bile baksan yukarıya, manzaranın buruk pastoral tadını alırsın herhalda.

Neden komşularla muhatap olmak istemediğimi, neden şıp diye arkadaş olamadığımı, uzun uzun  gözlemlerden sonra ancak insanlara yakın gidebildiğimi, esnafla yüz göz olmak istemememi, yaşadığım yeri hiç bir zaman eve benzetme ihtiyacını neden duymadığımı, hayatımın aşkını, elmamın öteki yarısını bulmama rağmen evlilik kararı alırken neden boğulur gibi hissettiğimi, ev alış verişlerimin bile kısa vedede yenilenebilir olmasına dikkat ettiğimi, misal turşu kuramadığımı...
Çok okumama rağmen çok az başucu kitabım olmasını.
Yaşamı, şimdilik, idareten, belli olmaz ya da belli mi olur diye yaşadığımı...
Çok daha iyi anlıyorum şimdi.

Tüm bu tablo içinde istisna bir grup var: Kıyafetlerim. Elbiselerim, arkadaşlarım gibidir benim. Beş ay, abartmıyorum, sabrederek, inceleyerek, ince eleyerek yani, sükunetle, arayabilirim, aradığım şeyi, hani.
Çünkü bilirim, yol arkadaşlarımdır onlar benim. 
Belki de sadık dostlarım.
Beni terk etmeyecekler, zorda kalmadıkça terk etmeyeceklerim.
Yani benim güzel okurum, iki kapılı bu handa;
bir ben, bir valizim,
tedirginlikte,
d