1 Aralık 2016 Perşembe

Bugün kendin için ne yaptın?

Sevgili Koçum,
Dünkü iki saatlik seansımızdan sonra hayatım bir daha geri çevrilemeyecek biçimde değişti.
Reddedilme korkusunun beni nasıl da esir aldığını, esasında kendime karşı görevlerimi yerine getirmemekten duyduğum bilinç altı vicdan azabının, başka birinden 'red' aldığımda kanun hükmünde kararnameyle ve tez elden (hem de her gün yeniden kendini meşrulaştırarak) 'yetersizim' formunda yürürlüğe girdiğini şu ana kadar idrak edememiştim.
Yani, kendi kendimi tamamlamadan, başka birinden beni tamamlamasını beklediğimi, yani imkansızı başarmaya çalıştığımı fark ettim.
Bugün kendin için ne yaptın?
Örneğin 
*okumadığım kitapların
*söylemediğim şarkıların
*aramadığım arkadaşlarımın
*yapmadığım bahar temizliğinin
*atmadığım eskilerimin
*planlamadığım geleceğimin
*biriktirmediğim paralarımın
*dile getirmediğim sevgilerimin
*çocukça sitemlerimin
*yazmadığım blog yazılarının
*gezmediğim istanbul köşelerinin
*kazanamadığım kariyer başarılarının
*gösteremediğim sabrın vb,

bende yarattığı, 'eksiksin, burda yanlış giden bişeyler var' hissini, görüntü itibariyle hayatı 'tamam' birilerinin ilgisi, sevgisi, desteği veya onayıyla bütünlemeye çalıştığımı fark ettim. Yarebbim, ne kadar utanıyorum bir bilsen. Utancım bu salakça şeyleri yapmış olmamdan değil, bunu daha önce anlayamamış olmamdan.

Canım koçum,
Sen olmasan, bunları kendime bile itiraf edemezdim.
Sırat köprüsünde, bu dünyada ne yaptın derlerse, bir insanın kendi hayatını geri çevrilemeyecek biçimde iyileştirmesine aracılık ettim dersin.
D

27 Kasım 2016 Pazar

Kurabiye Hırsızı*

Can okur,
Bir haftalığına İstanbul'dan kaçmayı başardık Jeff'le. Gezi ayrı bir yazının konusu ama ondan önce, arayı da çok açmayalım diye, Barcelona Havaalanında, youtubedan bir video dinlerken bahsi geçen bir şiiri almak isterim aşağıya.  O an, manzarayı canlandırmam hiç de zor olmadı malum, olay yerinde bulunmaktaydım.
Başta bana olmak üzere, mazlum sarhoşluğuyla, kendi zalımlığına körleşenlere çok zarif, çok ince bir eleştiri, zannımca.
Afiyet olsun, sindirebilene.




KURABİYE HIRSIZI
Kadının biri, bir gece yarısı bekliyordu havaalanının birinde.
Uçuşuna henüz saatler vardı.
Havaalanındaki dükkanlardan bir kitap bir paket de kurabiye aldı.
Ve oturacak bir yer kaptı kendine.
Kendini kitaba kaptırmış okurken bir de baktı
Yanında oturan adam, bir yüzsüzlük abidesi
Paketinden iki de bir de kurabiye alıp yemekteydi,
Kadın manzarayı görmezden gelmeye çalıştı,
Kurabiyelerini katır kutur yiyip, saati izlemeye koyuldu
Pervasız kurabiye hırsızı kurabiye stoğunu azaltır
Dakikalar tik tak ederken, kadının siniri gitgide bozuluyordu
'Kibar bi insan olmasam, şimdiye gözünü morartmıştım' diye düşünüyordu
Kadın her kurabiye aldığında, adam da bi tane alıyordu
Nihayet sadece bir tane kaldı pakette,
Şimdi kadın, adamın ne yapacağını merak ediyordu
Yüzünde bir gülümseme ve biraz da gergin bir kahkahayla
Son kurabiyeyi aldı adam ve ortadan ikiye kırdı
Yarısını kadına uzattı, diğer yarıyı da kendi yedi.
Kadın, kaptı kurabiyeyi ve... Hey Allahım, dedi içinden, 
'Ne pervasız, ne kaba adam 
İnsan bi teşekkür eder' diye geçirdi.
En son ne zaman bu kadar bozulduğunu hatırlayamadı
Ve uçuşun anonsu yapıldığında sonunda, rahatladı.
Eşyalarını toparladı ve biniş kapısına yöneldi.
Nankör hırsıza dönüp bakmadı 
Uçağına bindi, koltuğuna yayıldı.
Neredeyse sonuna geldiği kitabını almak için,
Çantasına uzandı ki, bir de ne görsün.
Kendi kurabiye paketi, gözlerinin önünde durmaktaydı.
E, dedi çaresizlik içinde, benimkiler burdaysa,
Diğerleri onunkilerdi, demek benimle kurabiyelerini bölüştü.
 Kadın kahırla fark etti ki özür dilemek için artık çok geçti,
Kaba olan, nankör olan, hırsız olan, kadının ta kendisiydi.
*Valerie Cox'un The Cookie Thief şiirini kendisine sormadan çevirip yukarıya koyuyorum. Beni affetsin artıkın.

17 Kasım 2016 Perşembe

Bolluk&Bereket

Can okur, ciger okur,
      İngiltere Brexit'le AB'den çıkma kararı verdi, Kolombiya barış sürecine 'hayır' dedi, Donald Trump Amerika'nın başkanı seçildi, demek ki öyle 'bu insanlar bidon kafalı' gibisinden kestirme ve saçma laflarla politik ve sosyal tablolar okunmuyormuş, demek ki dünya başka bir yere savruluyor veya başka bir yere ilerlemek istiyor ama bi takım insanlar oraya ilerlemesini istemiyormuş...
Bu derece soyut bir girizgahtan sonra yazıyı okumaya devam eden kaldıysa eğer o bir kişiyle konuşmaya devam edeyim...
   Yaşam ve refah arasında doğrudan bir bağlantı var canikom. Esasında refah, insan evladının biricik amacı. Dünya, sefahatin dibine vurmuş olanlar ve onları medyadan takip edip ağzının suyu akanlar olarak muntazaman ikiye ayrılmış vaziyette. Bu tablo kaçınılmaz bir çatışma ve yıkım yaratmakta. 
Kaynaklar sınırlı, malumumuz. Sınırsız ölçüde sahip olmak diye bir şey mimkin değil. Zaten, huzurun çok eşyaya sahip olmakla geleceği amerikan rüyası formunda bir yalan. nokta.

    Öte yandan refah ve tüketim karıştırılmakta. Refah kelime anlamıyla, bolluk ve rahat içinde yaşamak demek. Sevgi bolluğu, yiyecek bolluğu, arkadaş bolluğu, merhamet bolluğu, vefa bolluğu, vs. Fakat aklında ve kalbinde bu bolluk bilincine sahip olmadan, ne sevgiyi ne parayı ne arkadaşı hayatımızda tutmak mimkin değil. Ben de bu veriden hareketle, bugünün yıkım ve inadına da bir merhem niyetine ve en temelinde hayatıma bolluğu çağırmak ve içinde de tutmak amacıyla, Louise Hay'in Düşünce Gücüyle Tedavi kitabından alıntıladığım şu notları her gün yeniden yaza yaza beynime kazımaya karar verdim. Bu benim, Trump'a ve Brexit'e hayır, Farc'la barış sürecine 'evet' oyumdur,
belki faydası olur diye de paylaşıyorum:

Hayatımdaki herşeyi kutsamak hoşuma gidiyor: Evimi, suyumu, elektriğimi, telefonumu, mobilyamı, eşyalarımı, giysilerimi, arabamı, işimi, paramı, arkadaşlarımı; görme, hissetme, dokunma, tatma, yürüme ve bu gezegenden zevk alma yeteneğimi...
*
Faturalarımı seviyorum.
*
Güvencem herşeyi yaratan kozmik güçle bağlantı yeteneğimdir. 
*
Evrende herşey bol ve çeşitli.
*
Başkalarının parayı harcayış biçimini eleştirmiyorum.
Başkalarının talihli oluşuna seviniyorum. Her şey herkes için yeterli miktarda.
*
Kendimi daha çoğuna layık gördüğümde, daha çoğu bana gelecek.
*
Günde en az bir defa kollarımı açıyorum ve 'Evrendeki tüm iyiliklere ve bolluğa açığım' diyorum
*
Bilinç kozmik bankadır.
Kendime paradan zevk alma izni veriyorum. Para bir değiş-tokuş aracı.
*
Değişmeye hazırım!
Eski olumsuz inançlarımı bırakmaya hazırım!
*
Sabit gelir zihniyetinden vazgeçiyorum. Yeni gelir yollarına ve almaya açığım. Beklediğim ve beklemediğim kaynaklardan bana gelirler geliyor.
*
İltifatları kabul ediyorum.  İltifat bolluk bilincinin bir armağanıdır. Onu zarif bir şekilde kabul ediyorum.
*
Sınırsız bir kaynaktan 
sınırsız yollarla geleni kabul eden
sınırsız bir varlığım


24 Ekim 2016 Pazartesi

İsim Fiil Formunda Hayat: Dinleme, Okuma, Yazma

Güzel Okur,
Herkes bişeye sarar ya, kimi dış görünüşüne takmıştır, kimi politikayla bozmuştur, kimi hayvan haklarına adar kendini... Benimki de bu aralar 'insan' er kişisinin kendisi efendim. Kafayı buna takmış vaziyetteyim. Her koşulda ortaya çıkabilecek ve uyku pozisyonunda aktive edilmeyi bekleyen 'iyi'nin ve 'kötü'nün işleyiş mekanizmasını çözecem, koydum hafaya. Deli gibi okuyorum, araştırıyorum, gözlemliyorum, dinliyorum, izliyorum, kaydediyorum, yazıyorum, beyin fırtınası yapıyorum, beynine veriyorum sevdiklerimin filan....

Sistem şöyle işliyor:

Dinleme: 
  Haftada ortalama 3 defa saçımı düzleştiriyorum, haftada bir defa da çamaşır yıkayıp asıyorum, bir sefer ütü yapıyorum, iyi kötü haftanın iki akşamı da yemek yapıyorum...Tüm bu aktiviteler, beyin gerektirmeyen otomatik pilotta gerçekleştirdiğim şeyler. Bunları yaparken, kablosuz kulaklıklarımı takıyorum (peh, teknoloji canavarı olup çıkmışım haberi yok kimsenin) bluedut yardımıyla telefonumdan veya laptopumdan, youtube videoları dinliyorum. Ted Konuşmalarından tut da, sosyal mevzulara kadar eğitici ne varsa başımın üstünde yeri var. Ser seran, ser çavan…

Amerikalı yapmış, kablosuz kulaklık.
Okuma:
Anadolu topraklarında, çocuklar eğer, kitap dostu bir ailenin içinde büyümüşlerse, okumaya Suç ve Ceza’dan başlarlar. Mümkünse en geç on iki yaşında filan başlamalılar, sonra çok geç olur çimki… Ben de o ailesi kitap dostu olan çocuklardan biriydim, Şeker Portakalı’nı yalan olmasın yirmi sekizimde filan okudum her hal…
Her neyüse, kitaplar, yazılar, romanlar, makaleler, şiiirler, masallar, fıkralar, derlemeler, denemeler, araştırmalar, ansiklopediler, sahaflar işte bunlar hep ‘hastasıyız’ grubu şeyler. Hal böyleyken dağınık olan okuma sürecimi belli bir çerçeveyle sınırlamam lazımdı, yaptım da. Her hafta bir kitap abicim. Böyle iyi.
Bu arkaaşlar sırada
Not 1) Kadıköy'deki Bahçeli Sahaf'a gitmemek çok şey kaçırmak demektir. 
Not 2) Onur Caymaz'ın Yaratıcı Okurluk atölyesine katılmamak da çok şey kaçırmak demektir.

Yazma
Her günün başlangıcında, o günkü, o haftaki, o ayki, o yılki hedeflerimi, görevlerimi, verdiğim sözleri vb, not ediyorum. Hem kafamda tutmak için enerji harcamamış oluyorum, hem de tekrar tekrar kendime hatırlattığım için bilinçaltımı sinsice programlamış oluyorum bu hedefler doğrultusunda.
Bir diğer yazma aktivitem, not almak. Ata sözü, felsefik bir alıntı, yurdum insanının sözü bitirdiği yer, her an her fikir, kağıdın üzerinde vücut bulmayı arzulayan her şey kalemden akıyor, mümkünse geri dönüşümlü kağıttan mürekkep deflerlere…
  Blog yazmak, enfes! Yazın arkadaşım, günlük mü aylık mı yıllık mı olur ama yazın, başka hiç bişey demiyorum.
Bunu Gönül göndermiş, müsahibim olur kennsı

     
Gözlem Yapma:
Bu kısmı yazmakta müteredditim şekerim. Şu şekilde oluyor bu durum; konuştuğum, etkileşimde olduğum her kişiye büyüteçle bakıyorum. Hangi kelimeleri sık kullanıyor diye bakıyorum misal. Örnekse, konuşmalarının yarısını kendine acıma içeriğiyle dolduranlar var, bazıları bir buçuk saniyede bir ‘ben’ diyor, bazıları ‘ben’ demeyi hiç bilmiyor ve ne sorsan Aristo’dan başlıyor anlatmaya. Herkesi ve herşeyi eleştirenler bol, uslanmaz bir güler yüz ve akılalmaz bir pozitiflikle bugünün politik atmosferine meydan okuyanları da unutmayalım. En çok tekrar ettikleri kelimelerle esas anlatmaktan kaçındıkları şey ne? 
Bi de hayvanlar kadrajımda anacım. Kuşlar bilhassa, ve özellikle de güvercinlerin ve martıların kafaları. Bilye kadar beyinle özgür olmayı başarabilmeleri. Kediler bi de. Kedinin kafası bozuluyor geliyor anacım kendini senin bacaklarına sürtüyor, o an sevilesi var ama tamam mı, işine gelirse. Ve dur dediği yerde kesmen lazım, alarmda olmalısın yani. Hani çayını biri dolduruyormuş da, her an ona dem için ‘tamam’ diyecekmişsin gibi alarmda. Kediler aslında insanın suratına ‘seviyosan git konuş, sevilmek istiyorsan reddedilmeyi göze al’ diye haykırıyor, esas. Odur yani durum,

Budur isim fiillerin an itibariyle hayatımdaki yeri,
D

19 Ekim 2016 Çarşamba

Kişisel Stratejik Planlama

Can Okur,
Geçenlerde youtube'da, başarı gurusu Brian Tracy'nin videolarından birini izlerken aşağıdaki notları aldım. Türkçeleştirerek aktarıyorum aşağıya:

Kişisel statejik planlama, 4 temel soruya odaklanır ki bunlar senin de sık sık kendine sorman gereken sorulardır:

1. Şu an hayatımda ne noktadayım? 
Şu ana kadar neleri başardın? Ne tip bir aile hayatın var? Sağlık ve zindelik açısından ne durumdasın? Finansal olarak değerin nedir?

2. Bugün olduğum noktaya nasıl  ulaştım?
Bugünkü hayatını yaratan geçmiş kararların ve seçimlerin nelerdi? Bugünkü başarının sorumlusu en çok hangisi? Önüne çıkan engellerin nedeni neydi?

3. Gelecekte nereye ulaşmak istiyorum? 
İdeal bir gelecek hayal et. Yılları kafanda hızla ileri sar ve kusursuz bir yaşamı düşün. Nasıl bir yaşam o? Şu anki hayatından hangi şekillerde farklı?

4. Bugün olduğum yerden, gelecekte olmak istediğim yere nasıl ulaşabilirim? 
İdeal geleceğini yaratmak için, bugünden başlayarak neleri daha farklı yapabilirsin?


Haydi okur, başta ben, kağıdı kalemi ele alalım ve başlayalım soruları yanıtlamaya. 
Kapatmadan, şu notu da düşeyim aşağıya:


Hayatının efendisi olmak için, zamanının efendisi ol!
                                                                  Brian Tracy

10 Ekim 2016 Pazartesi

Yaratıcı İnsanın Başarı Zihniyeti

Can okur, 
Her ne kadar yazının orjinal başlığında kadının adı geçiyorsa da aşağıdaki liste her yaştan, gruptan, cinsiyetten kişinin kendi hayatına uyarlayabileceği cinsten. Bu liste, sevgili koçum Tara'ya ait. Kendisinin izniyle Türkçeye çeviriyorum. Orjinalini okumak isteyenler için link, sayfanın en altında.
Ben bunu her okuduğumda bir Tina Turner, bir Rocky Balboa, bir Wonder Woman gibi hissediyorum. 
Hadi okur, şimdi zihninin sihirden lambasını üç kez ovala ve oku aşağki listeyi, bak bakalım içinden kim çıkacak?
Öperim güzel yanaklarından,
D



Düşünceler, nesnelere dönüşür; dolayısıyla zihninize ne kadar iyi bakar, ona ne kadar ilgi gösterirseniz, başarıyı yakalamanız da bir o kadar kolaylaşır.
Kendisinin kadrini ciddi ciddi bilen kadın, işini/mesleğini ciddiye alan kadındır ve aşağıda yazılı maddeleri özümser ve daima hatırlar.

• O, bahane üretmez.
• O pozitif yaklaşımını muhafaza eder.
• O, hayatta olayların 'onun başına' değil 'onun için' geldiğini bilir

• O bilir ki, her problem kendi çözümüyle beraber doğar ve bu yüzden de aktif olarak çözüme odaklanır
• O lafı ağzında gevelemez, şikayet etmez, dedikodu yapmaz, kimseye acımaz ve buna benzer düşük frekanslı davranışlarla işi olmaz.
• O, olumsuz yargılara varmayı daima ağırdan alır.
• O, kendisini, hayatında ve işinde üretmek istediği sonuçlarla uyum içindeki insanlar ve bilgilerle çevreler.
• O, pozitif düşüncelerinde ve hareketlerinde, kararlı ve tutarlıdır.
• O, işini önce kendisi yapar, sonra akıllıca sorular sorarak yardım arar
• O, dramalardan uzak durur, dramayı ve boğulma halini hayatından çıkarır
• O, alakadar olmayı, endişe etmeye tercih eder, proaktif olmayı da savrulup durmaya
• O, önceden planlar.
• O, arzularının, onun için doğal olarak yaratıldığını ve ulaşılabilir olduklarını bilir ve bunları tatmin etmek için sorumluluk alır.
• O, kendisine, tam olarak nerede bulunuyorsa, orada olma iznini verir.
• O, kendisine, tam olarak ne hissediyorsa, onu hissetme iznini verir.
• O, kendi kişisel güç duygusuyla temas halindedir ve bu gücü başkasına vermekten kaçınır.
• O, kendi değerinin ve kıymetinin ne olduğunu bilir.
• O, kendini ortaya koyar, masada kendi sandalyesine oturur, söz alır
• O, bolluk zihniyetine sahiptir.
• O, paranın, hizmetlerin karşılığı olduğunu bilir ve 'nasıl daha fazla para kazanırım' demez, 'daha fazla insana nasıl hizmet edebilirim' diye sorar.
• O, işinde ve özel hayatında, kafasını tüm fonksiyonlarıyla kullanabilmek için kişisel bakımını düzenli olarak yapar
• O, kararlıdır. Kararını bir kere verdi mi, zor değiştirir.
• O, spiritüel rehberlik arar, hedeflerine ulaşmak için hangi adımları atması gerektiğini sorar.
• O, sadece karşılıklı olarak yararlı olan ilişkiler içerisine girer.


Listening İngilizce aslını okumay isteyenler, buraya tıklayınız.
http://www.taraagacayak.com/wp-content/uploads/2016/07/Success-Mindset-of-a-Creative-Woman-in-Business-1.pdf

3 Ekim 2016 Pazartesi

12:50

Bir Toplantı Mekanı olarak Ada Vapuru

Sevgili Okur,
Uzağız, sekiz aydan bu yana.
Köprünün altından çoook sular geçti, hem sende hem de bende, o arada
'bir başka kadın beni doğuruncaya kadar elveda' demiştim sana, 
işte doğdu o kadın, bu satırları klavyeye tuşlamakta...
Memleket boktan vaziyette ki sorma!
                       *
Abimle bir gün evde oturuyorduk, bundan bir kaç yıl önce, babam o zaman mahpushanede;
Suratımın karadenizinde demek, gemiler battıysa,
'Delal,' dedi abim; 'Biliyor musun, yıldızlar kaoslardan doğmakta'
İşte o gün, adı güzel ruhu özel abim, içinden geçtiğimiz karmaşanın adını isabetle koydu zannımca,
Bana da bu söz oldu şahane bir pusula! 
                      *
Bundan bir kaç hafta önce, yine bir Eylül sabahında,
Çantamı taktım koluma, vurdum kendimi İstanbul'lu Profesyonel Amerikalı Kadınlar  toplantısına,
Haaa, ne işim mi vardı amerikalıların arasında?
E benim beyim o memleketten ya, 
O sebepten şeyolmakta.
                     *
Her ayın rutin toplantısında nasıl oluyorsa, aynı biçimde güleç kadınlar, sırasıyla söz alıp kendini tanıtmakta;
Bu kadınların sofralardaki yeri öküzlerden önce gelmekte;
Yüzleri al al renk vermekte, işleri de epey karizma hani ha.
                     *
Beyaz pantolonunu, pembe bluzuyla; turkuaz şalını da, yeşil gözleriyle kombinlemiş güzeller güzeli bir kadın toplantıya gecikmeli olarak katılmakta..
Adı Tara.
Söz alıyor yeşil gözlü kadın, diyor ben, koçluk yapıyorum iş hayatındaki yaratıcı kadınlara.
E diyorum (içimden tabi), ben de yaratıcıyım baya, üstelik kadınım da :)
                    *
Saat on ikiyi vuruyor, toplantı sona eriyor, yerimden kalkıp yürüyorum, doooğğru Tara'ya
'Valla ben senle çalışmak istiyorum' diyorum; bunun ingilizcesini tabi, ama
O da diyor, 'E tamam, hadi gel bir konuşalım bunu şimdi öğlen sofrasında'
E ama diyorum, 'Büyük adaya gidiyorum eşim ve arkadaşımla' nasıl yapsak ki, bilmemse...
Dior 'hangi ada?' 
Diorum 'büyük ada!'
Dior 'ben de kalıyorum Heybeliada'da, hadi konuşalım kalan detayları vapurda', seninki de 12:50 vapuru mu yoksa?
                *
İki gün sonra,
Delal ve Tara, 
buluşuyorlar Pendik Marina'da bir restoranda,
önden kahve söyleniyor, peşinden zeytinyaalı tabaa,
imzalar atılıyor, yoğunlaştırılmış bir koçluk seansı sona eriyor dört saatin sonunda.
O gün o toplantıdan sonra, sırtını teknelere dönüyor yaratıcı kadın, taksiye başka bir insan olarak biniyor. 
Duraklayan devirler, onun şahsında kapanıyor, 
Kadının mevsimlik işçileri; demirden iskeleler kuruyor bedeninin iç duvarlarına ve başlıyorlar kaostan yıldız çıkarmaya.
Bir tanesi, aşağıdan harç doldurduğu kovayı yollarken bağırıyor yukarıya:
'Geliyooooooooor!'
D

Tara Lutman Ağaçayak
http://www.taraagacayak.com
NOT: Lütfen yorumlarınızı, fikirlerinizi, hikayelerinizi, duygularınızı paylaşın. Gelin dayanış olalım.                                                          

6 Şubat 2016 Cumartesi

Son Posta

Sevgili Okur,
Bu satırlarda birbirimize yoldaşlık ettik belli bir süre. Ve fakat, bu blog miadını doldurdu. 
Şimdi hayat benden, bu yelkeni de indirmemi, bu sayfayı da kapatmamı istiyor.
                      *
Hikayedeki esas kızın yolculuğu devam ediyor,
Başka bir yörüngede, başka bir biçimde.
Ve ben o yeni yörüngenin dilini anlayıncaya, öğreninceye, konuşabilinceye kadar sessizlik mecburi.
Şimdi sözü Halil Cibran'a bırakıyorum ve sana
'Bir başka kadın beni doğuruncaya kadar' hoşçakal, diyorum:

Ve bir öğrenci, 'Bize konuşmadan bahset' dedi. 

Ve o cevap verdi: 

'Siz konuştuğunuzda, düşüncelerinizle 
barış içinde olmayı terkedersiniz; 

Ve kalbinizin ıssızlığında daha fazla kalamadığınızda, 
dudaklarınızla yaşamaya başlarsınız. 

Ses sizin için bir eğlence, bir zaman geçirme aracı olur. 

Ve konuşmalarınızın çoğunda, 
düşünce yarı yarıya katledilir; 
Çünkü düşünce, boşlukta uçan bir kuş gibidir; 
kelimelerin kafesinde kanatlarını açabilir ama uçamaz. 

Aranızda bazıları, 
yalnızlığın korkusuyla konuşkan birini ararlar; 
Çünkü, tek başına olmanın sessizliği, gerçek ve çıplak 
kendilerini gözleri önüne serer, ki onlar bundan kaçarlar. 

Ve konuşmayı seven bazılarınız vardır ki, bilgisizce ve 
önceden düşünmeden, kendilerinin bile anlamadığı 
bir gerçeği ifşa edebilirler. 

Ancak bazılarınız ise içlerinde gerçeği taşır, 
ama onu kelimelerle dile getirmezler. 

Böylelerinin sinelerinde ruh, 
ritmik bir sessizlik içinde dinlenir. 

Bir arkadaşınızla karşılaştığınızda, ruhunuzun 
dudaklarınıza doğru hareket etmesini 
ve dilinizi yönetmesini sağlayın. 

Sesinizin içindeki sesin, onun kulağının 
içindeki kulağa seslenmesine izin verin; 
Çünkü onun ruhu, sizin kalbinizin 
gerçeğini saklıyacaktır; 

Tıpkı kadeh boşalıp, rengi unutulsa bile, 
şarabın tadının ağızda kalması gibi...'

10 Ocak 2016 Pazar

Hayat nedir?



Gezinen bir gölgedir hayat, gariban bir aktör,
sahnede bir gerinip bir büzüşerek saatini doldurur 
ve sonra duyulmaz olur sesi; bir masaldır 
gürültücü ve öfkeli bir salağın anlattığı, 
ki yoktur hiçbir anlamı. 
 
 William Shakespeare