12 Haziran 2015 Cuma

Ben bir OY'um


güneş batmak üzere ve;
en önde akrep tipi yeşil bir askeri jip,
ondan sonra, belinde silahları/çenelerinde bıyıklarıyla içi sivil polis dolu lacivert bir araba,
peşinde bir kısım sandık kurulu başkanlarını taşıyan iki beyaz binek otomobil,
ardı sıra ysk tarafından kiralanmış iki beyaz köy minibüsü...
Her sene, üzerine yeni bir barajın kurulduğu zümrüt yeşili Peri Suyu'nun bıçak gibi ortasından yardığı vadide zikzaklar çizerek ilerliyor konvoyumuz.
                                          ***
aynı gün
güneş doğmak üzere ve;
halam sol omzumdan sarsarak uyandırıyor beni,
-dayê ra be, saet pênc û nîv e
 (anneciğim, kalk, saat beş buçuk)
stresle karışık bir heyecanla fırlıyorum yataktan.
en son beni ne böyle çekip fırlatmıştı yapıştığım çarşaftan?
sonra sakinleşiyorum o günün anlam ve ehemniyetine uygun vaziyet,
katlıyorum yorganımı, ediyorum kahvaltımı, vuruyorum köyümüzün ana yoluna kendilerimizi
                                         ***
Bir gün önce
güneş batmak üzere ve;
arı kovanlarından toplanmış sarı sakıza ip bandırmak suretiyle
önceki yaz imal ettiğimiz bal mumları çıkarılıyor babaannemin sandığından,
bir avcun yaratabileceği yükseklikte, bir aşağı bir yukarı katlanarak kısalıyor sarı şerit.
dikine bir sonsuzluk işareti meydana geliyor, mumdan.
en son, keskin bir bıçak iki ucundan koparıyor sonsuzluğun, 
bi dolu tutuşturacak dileğimiz oluyor.
üç grup yapıyor halam bi dolu mumları
'bu demirtaş'a, bu hdp'ye, bu ailemize'
Ve ziyarete vardığımızda karanlık inmiş oluyor aramıza.
çocukken toprağının tadına doyamadığım ziyaretin kalbinde yakıyoruz çıraları.
bir aydınlanıyor etraf, nutuk tutulur.
alevleri seyretmek üzere ateşin yanına oturuyorum.
ateş, başımızın üzerine.
                                         ***
güneş halen batmak üzere ve;
13 kişilik minibüslerden birinde ben, eniştem ve yusuf abi, 
yer kalmadığında kullanılan kare oturağı paylaşmışız aramızda
vicdan rahatlığı vücut rahatsızlığına galip geliyor kimse açıkta kalmayınca.
en arka koltuktan bazı rakamlar paylaşılıyor, filanca yer yüzde 80!
ama kimsenin aldırış etmeye niyeti yok, son oy bilgisayara girilmeyince.
                                       ***
iki gün önce 
akşam sökmek üzere ve;
bizler bahçemizde altmış beş yıllık çam ağacımızın dibinde,
minicik suretler gibi görünmekte,
ve olanlardan bihaber keyiflenmekte.
neden sonra bir kuvvet iki yakamdan tutup beni, haberlerin karşısına oturtmakta,
sırayla bahçedekilerin yakalarını çekmekte o kuvvet 
ve bizler bir kanepede sıralanmakta.
sınır ilimizde bir bomba patlamakta, bir bomba daha,
kaşlar çatılmakta, yürek ağza akmakta, boğazlar yutkunamamakta
ve adeta zaman durmakta, 
kimse konuşmamakta, hepimiz şokta.
                                       ***
nefesler tutulmuş ve;
yol her kıvrıldığında savaş yeşili jip gözüme değiyor,
her düzlüğe girdiğimizde içimizdeki kalabalık espriler yapıyor,
havada tespitler, tahminler dolanıyor
bazı bazı koltuk altlarındaki torbalar kontrol ediliyor,
yerindeliğinden, renginin değişmediğinden emin olunuyor
benim ise aklımı tek bir soru meşgul ediyor:
Bu konvoy nereye gidiyor?
ardımızda bıraktığımız ve kar sularıyla ağzına kadar dolmuş o barajları yıkmaya mı,
yoksa o sularda boğulmaya mı?
                                      ***
nihayet ovaya inilmiş ve;
adliyenin önünde polisten bir barikat kurulmuş.
-Sadece sandık başkanları girebilir, diye bağırıyor aralarından biri
iplemiyorum.
-isteyen herkes girebilir, yasal hakkımız, diyor 
ilerliyorum.
-o bayan sandık başkanı değil, diye bağırıyor geçit kapısını tutan sivile.
burnumu havaya kaldırmak, omuzlarımı geriye attırmak, alnımı dikleştirmek suretiyle geçiyorum demir kapıdan ve alıyorum soluğu bir bilgisayar ekranının başında
                                                        ***
devlet kokan bir odanın içinde ve;
bir sosyal demokrat hakime
bir yurtsever memur
bir ne idüğü belirsiz olmak üzre,
üç kişi sonuçları giriyorlar ekrana, 
bi sürü başka kişi kalabalık ediyor.
çaylar sular söyleniyor, herkes gevşiyor,
bende gerginlik had safhada, heyecan dorukta.
kuzenim ebru mesaj atıyor
barajı geçtik, sırrı süreyya açıklama yapıyor, cnntürk:)
gözlerim doluyor ama çaktırmıyorum, görevime devam ediyorum,
ve inatla inanmamayı seçiyorum iyi haberlere.
telefonuma tebrik ve kutlama mesajları yağıyor çok dilden.
sevincimi zaptediyorum
Zeynep abladan bir telefon geliyor,
Kadıköy'de ikinci partiymişiz diye bağırıyorum, 
yani bu sefer kendimi kontrol edemiyorum.
İsmet arkadaşın yüzüne şok iniyor, bileklerinden bordo tişörtünün kol ucuna kadar olan tüyleri diken diken oluyor.
son oy ekrana giriliyor ve nihayet 
kendimi bırakıyorum şaşkınlık aromalı mutluluğun kollarına 
İsmet heval ve ben, sağ bileklerimizden çaprazlama tutup sarsarak birbirimizi,
devrim yapmış iki yoldaşın gurur ve onuruyla 
ve göz bebeklerimizi kilitleyerek birbirine 
ve bu sefer alabildiğine, 
gülüyoruz.
bir tv ekranında nihayet sütunlar biçiminde görürken ülkemizin geleceğini,
sayılarla coşuyoruz.
yetmiş yedi vekil sayıyoruz, 
henüz.
                                 ***
ülkemiz üç tam darbe gördü.
yarımları saymıyorum.
altmışta yetmişte seksende.
tv ekranına bakarken o anda, içimden, üzerimizden silindir gibi geçen darbeleri 
ve o darbelerin yüzde on yaşında miraslarını düşünüyorum.
sarılarak ağlayabileceklerimin hepsi metropollerde
ben o esnada doğduğum yerlerde, fikirlerim gelecekte
o an bir karar alıyorum 
ve içimden bir şarkı söylüyorum.
altmıııış, yetmiiiiş, sekseeeeen, doksaaaan, yüüüüüüz!!
göbekleri içimden atıyorum, 
içimden çekiyorum halayları,
içimden ağlıyorum mutluluktan,
içimden konuşuyorum titreyen sesimle...
                             ***
o gece aynı yoldan eve dönüyoruz ve;
aracımızın farları zikzaklar çizerek ilerliyor Peri Vadisi'nde.
uyanmak istediğimiz korkulu rüyadan başlayan rotamız,
uyandırılmak istemediğimiz bir rüyaya dönüşmüş vaziyette.
yüzde on üç kez mutluyuz.
yüzde on üç kez umutlu.
Biz dönerken evimize,
askeri tanklar ilerliyor zıt istikametimizde,
şöförümüz Şerafettin abi şöyle diyor:
-Na lo, vana bar dikin, çi dikin?
(Oğlum bunlar temelli taşınıyor mu ne yapıyor?)
Doblo aracın içinde dört adam ve bir kadın okkalı bir kahkaha patlatıyor.
bizler, sol yanımızda sıralı barajları kahkahalarla patlatmanın hayallerini kuruyor, 
ve karanlıkta yaktığımız bal mumları yönünde
gidiyoruz
meclise,
d