25 Ocak 2015 Pazar

Bir yıl dört şehir: Peki ben nereye aitim?

Sevgili, görgülü, bilgili ve son derece ilgili okur,
Aynı anda hem kendini hem de ekmeğini kovalamak zor. İkisini birleştirmenin bir yolunu bulana kadar, tabii.
Bu hafta bi dolu dersim iptal oldu, bolca arayacam bendeki beni, bir nevi.
İlk sorum şu kendime: Ait olduğum yer neresi?
Atalarımın bırakıp göç etmek zorunda kaldıkları yer mi?
Analarımın kök saldıkları yer mi?




Hem annem hem de babam çok özel yerlerde gelmişler dünyaya. Yerel yönetimler 'köy' diyor oralara, biz diyoruz 'memleket'. Benim dedem, anneannem, diğer dedem babaannem, annem, babam, dayılar, amcalar, halalar, teyzelerim işte hep aynı özel coğrafyada açmışlar gözlerini dünyaya. Elektrik yokmuş misal; su, taşıyabildiğin kadar... Yol istediğin yöne, tabanlar yorulana kadar. Ekilecek yer az, doyurulacak karın çokmuş. Bolca paylaşma, bolca çalışma, bolca üretme, bolca şükretme, çok az depresyon varmış. İşte böyle bir yerde başlamış yakın hikâyesi ailemizin. Derken bu güzel coğrafyanın iki nadide insanı tanış(tırıl)mış, yüzükler takılmış, imzalar atılmış ve gelmiş çocuklar birbiri peşi sıra. Ben, baştan iki, sondan dört numarayım.
Benim doğduğum yere ruhen kasaba, yasaen ilçe deniyor, bazı bazı kaza. Kaza mıydı bilmiyorum gelişim dünyaya ama. Mum ışığında çoraplarına yama yapılan amcalarımdan, halalarımdan farklıydı benim eğitim hikayem. Origami sanatı diye bir kitap vardı mesela evde, katlardık kağıtları kardeşlerimle. Çok kurbağa, leylek yapmışlığımız var.

Sonra bolca kitap vardı, bolca kitaplık. Gazete, kağıt maket verecekse kupon biriktirirdik. Bir oyuncağımız vardı, başka kimsede ne gördüm ne duydum. Devreleri birbirine bağlıyordun, her farklı modelde ve bittiğinde kurulum farklı bir melodi çıkıyordu. 
Çok izledik Susam Sokağını bir de.
Sonra hayat bizi, büyükçe bir küçük şehre sürükledi. Esasında, babam, maaşını veren sistem tarafından oraya doğru sürüklendi, biz de peşinden tabii. Benden önceki kuşak gibi yürüyerek değil de, otobüslerle, minibüslerle gittim okula. Bir de dershane denen bir şey oldu hayatımda. Bilecik'te liseye, Eskişehir'de dershaneye gittiğim o senenin sonunda ailemiz İstanbul'a atandı kader durumundan, bense Ankara'ya. Bir yılda dört şehir, böyle gerçek oldu işte. Sene 97, unutmuyorum hiç.
Hayatın bir sonraki perdesi  baş(belasıbir)kentin güzel bir kampüsünde açılmış oldu benim için. Ailenin o zamana kadar ki en yüksek tahsillisi ben oldum beş sene sonra. Tahsili batsın.
Derken metropol denen yere doğru giden bir akıntıda buldum kendimi. 
Yurt dışında devam ettiren de çok var tanıdığım, hayat hikayesinin sonrasını.
Hem umut hem de umutsuzluğun markası olmuş bu şehirde unutulmaz pek çok olay yaşadım. Ve tabi, önceki şehirlerde de.
Ama ben bu yerlerin neresindenim, hangisiliyim, hangisine aitim?

Köylü desen değilim, kentli desen değilim.
Kimlikteki cumhuriyetten değilim ama başka bir tanesinden de değilim.
İnançsız desen değilim, inançlı desen değilim.
Dilsiz desen değilim, anadilsizsin desen değilim.
Çoğunluğun dayattığı kadın tipolojisi değilim, tümden ondan farklı da değilim.
Herkesin anladığı evli değilim, herkesin bildiği bekâr değilim.
Çocuk değilim yetişkin değilim.
Irksız değilim, ırkıma tutsak değilim.
Mezhebimi sevmiyor değilim ama ondan ibaret değilim.
Köklerimi saymıyor değilim ama ileri gitmeyi istemiyor değilim.
Tam buralı değilim ama başka bir yerli de değilim.
Başka türlü bir şey mi benim istediğim?
Ben esas nereye aitim?

Çarşamba akşamı bunun cevabını buldum sanırım.
Hayırlı bir amaç için otuza yakın insan toplandık o akşam. Genci, kadını, yaşlısı, eğitimlisi, inançlısı, yıpranmışı, umutlusu...
Beş yüz sandalyelik bir dernek lokali, duvarlarındaki yeşil soğuk. Hava da.
Ama hiyerarşi yok ortamda.
Müsaade almadan konuşmuyor kimse, herkes birbirini dinliyor.
Her söz alan şaşırtıyor diğerlerini, kiminin öfkesi, kiminin cesareti, kiminin derdi, kiminin o derde derman önerisi.
Görev dağılımı yapılmıyor, herkes her işi kendi görevi biliyor. Masa-sandalye dizaynı, çay demleme, bakkaldan şeker alma, atıştırmalık bir şeyler getirme, boşları toplama, strateji belirleme, bilgi verme, sağlam soru sorma, tüm bu işler kendiliğinden bölüşülüyor bu topluluk arasında, konuşulmadan ama. Kimse hiç bir işe burun kıvırmıyor, herkes ne iş olsa yapıyor.
Uzunca bir masanın etrafına elips şeklinde toplanmış bu topluluk, üç saatin sonunda merkezinde müthiş çekim olan bir küreye dönüşüyor. Yuvarlanmaya hazır.
İşte diyorum ben buraya aitim.
Hiyerarşisiz bir emeğe,
Akıllı bir cesarete,
Dinleyen bir anlatıma,
Öğrenen bir öğretime,
Tartışan bir üretime,
Yaratan bir enerjiye,
Susan bir bilgeliğe,
ve en önemlisi
koşulsuz bir vicdan sesine.
olursa olsun uzayın neresinde.
ben oraya aitim işte.
ciddiyetle,
d

11 Ocak 2015 Pazar

Maceracı Bir Tip: 007-Seven, Hareket Seven

Koçum Deniz, benden bir test yaptırmamı istemişti. Ben kimim arayışında, dahiliye bölümüne giriyor bu test.
Ha bugün ha yarın blogda paylaşayım derken unutmuşum gitmiş. Adı Enneagram Testi. Duymuş olanınız vardır belki. Başta ben ve eşim olmak üzere, bu testin sonucunda 'Hayır bu ben değilim' diyen çıkmadı şimdiye kadar.
Linkini vereyim vakit kaybetmeden yapın:


Ben kimim sorusuna bir de bu test üzerinden cevap arayalım hele. Sen ne çıktın diye sorarsanız, abimin deyimiyle tipitip çıktım :) Tip yediymişim: Maceracı. Daha yakından bakalım:

Tip 7 Maceracı



Genel Tanımlama
Temel motivasyon kaynağınız, eğlenmek, mutlu olmak, hayatı dolu dolu yaşamak. Eğlenceli, neşeli ve canlı birisiniz. Hayatı olumlu yönleriyle algılıyorsunuz. Anı yaşamaktan hoşlanıyorsunuz. Çevrenizde sürekli yeni alternatifleri, deneyimleri gözlüyorsunuz. Sınırlanmaktan, can sıkıntısından, olumsuz duygular hissetmekten kaçıyorsunuz.

Enneagram Tipinizin Güçlü Yönleri
Hayattan zevk alan birisiniz. Çevrenize keyif ve neşe saçıyorsunuz. Bu tavırlarınız sayesinde başkalarının da hayatın güzel yanlarını görmesine ve takdir etmesine yardımcı oluyorsunuz.
Yeni deneyimleri seviyorsunuz. Kapsamlı bir planlamaya ihtiyaç duymadan, “anı” yaşamayı tercih ediyorsunuz. Özgür ruhlusunuz, değişen durumlara hızla yanıt verebiliyorsunuz.
Yüksek bir enerjiye sahipsiniz, sürekli hareket halindesiniz. Sizin için ne kadar hızlı, o kadar iyi. Hızlı konuşuyor ve hızlı düşünüyorsunuz.
Çok yönlü ilgi alanlarına sahipsiniz. Çevrenizde olup biten yenilikleri ve son gelişmeleri takip ediyorsunuz. 
Sentezleyici zihin” olarak adlandırılan bir zihin yapınız var. Farklı konuları hızlıca biriyle ilişkilendirip yeni düşünceler ileri sürebiliyorsunuz. Zihninizde çekmece yok bu yüzden çok farklı disiplinlerle ilgili bilgi sahibi olmanız ve zihninizdeki bu serbest çağrışımlar, son derece yaratıcı ve orijinal fikirlere dönüşebiliyor.
İyimser birisiniz. Bir problem varsa mutlaka bir çözümü de vardır. Bir acı varsa mutlaka tedavisi de vardır. Her durumda, sorunları fırsatlara çevirmeye çalışıyorsunuz

Stres Altında Hissettiğinizde;
Hayattan zevk alan, eğlenceli ve çok yönlü biri olmanıza rağmen stres altında hissettiğinizde Tip 1’in olumsuz yönlerini sergileyebiliyorsunuz: Daha alaycı ve aşırı eleştirel olabiliyorsunuz. İnsanları iğneleyici sözler söyleyebiliyor ve olayları siyah ve beyaz olarak değerlendirebiliyorsunuz.

Kendinizi Güvende Hissettiğinizde;
Hayattan zevk alan, eğlenceli ve çok yönlü biri olmanızın yanı sıra kendinizi güvende hissettiğinizde Tip 5’in olumlu yönlerini sergileyebiliyorsunuz: Bilgiye ve iç disipline daha çok önem veriyor, endişelerinizle yüzleşebiliyor, hayatın hem iyi hem de kötü taraflarını kabul edebiliyor ve daha çok ciddiye alınabiliyorsunuz.

altı çizili yerlerden kendimi sınav yapıcam sonra,
dikkatle,
d