6 Şubat 2016 Cumartesi

Son Posta

Sevgili Okur,
Bu satırlarda birbirimize yoldaşlık ettik belli bir süre. Ve fakat, bu blog miadını doldurdu. 
Şimdi hayat benden, bu yelkeni de indirmemi, bu sayfayı da kapatmamı istiyor.
                      *
Hikayedeki esas kızın yolculuğu devam ediyor,
Başka bir yörüngede, başka bir biçimde.
Ve ben o yeni yörüngenin dilini anlayıncaya, öğreninceye, konuşabilinceye kadar sessizlik mecburi.
Şimdi sözü Halil Cibran'a bırakıyorum ve sana
'Bir başka kadın beni doğuruncaya kadar' hoşçakal, diyorum:

Ve bir öğrenci, 'Bize konuşmadan bahset' dedi. 

Ve o cevap verdi: 

'Siz konuştuğunuzda, düşüncelerinizle 
barış içinde olmayı terkedersiniz; 

Ve kalbinizin ıssızlığında daha fazla kalamadığınızda, 
dudaklarınızla yaşamaya başlarsınız. 

Ses sizin için bir eğlence, bir zaman geçirme aracı olur. 

Ve konuşmalarınızın çoğunda, 
düşünce yarı yarıya katledilir; 
Çünkü düşünce, boşlukta uçan bir kuş gibidir; 
kelimelerin kafesinde kanatlarını açabilir ama uçamaz. 

Aranızda bazıları, 
yalnızlığın korkusuyla konuşkan birini ararlar; 
Çünkü, tek başına olmanın sessizliği, gerçek ve çıplak 
kendilerini gözleri önüne serer, ki onlar bundan kaçarlar. 

Ve konuşmayı seven bazılarınız vardır ki, bilgisizce ve 
önceden düşünmeden, kendilerinin bile anlamadığı 
bir gerçeği ifşa edebilirler. 

Ancak bazılarınız ise içlerinde gerçeği taşır, 
ama onu kelimelerle dile getirmezler. 

Böylelerinin sinelerinde ruh, 
ritmik bir sessizlik içinde dinlenir. 

Bir arkadaşınızla karşılaştığınızda, ruhunuzun 
dudaklarınıza doğru hareket etmesini 
ve dilinizi yönetmesini sağlayın. 

Sesinizin içindeki sesin, onun kulağının 
içindeki kulağa seslenmesine izin verin; 
Çünkü onun ruhu, sizin kalbinizin 
gerçeğini saklıyacaktır; 

Tıpkı kadeh boşalıp, rengi unutulsa bile, 
şarabın tadının ağızda kalması gibi...'