27 Eylül 2015 Pazar

Ben bir arkadaşım

Evet güzel okuyan,
Önemli bir karar aldım, 2 Ekim'de açıklayacam.
Şu kadarını söyleyebilirim, hiç beklemediğim bir anda hiç beklemediğim bir şey oldu.
O şöyle kenarda dursun.
               **
Bugün istemsiz, plansız ve hatta bilinçaltı bir otokoçlukla önemli bir sorunuma açıklık getirmiş bulunuyorum.
Şimdilik sadece teşhis ettim hastalığı, merhemi kolay.

Mesele, arkadaşlık.
Seni bilmem ama okur, benim için arkadaş önemli bir şey. Bir kurum desem yeri, nazarımda. Yalnız öteden beri zihnimi kurcalayan bi şey vardı; her arkadaşla yaşadığım paylaşım, duygu, ruh hali, ortaklaşma veya ayrışma farklı farklı ve bu bir sorunmuş gibi geliyordu. Konu üzerine kafa yormamı tetikleyen şey ise mini bayram tatilimiz.


Bayramda iki günlüğüne İstanbul dışına çıktık. Yüzeriz, organik domates yeriz şeklinde basit bir dinlence olsun dedik. Toplamda 4 kişiydik. Bir birinden oldukça farklı insanlardık. Halen de öyleyiz :)
Fakat aynı evde kalıp, aynı arabaya gidip, aynı balkonda gün batımını izleyip, aynı plajda denize girince bu farklılıkların çatışma olmasa da sürekli bir kıyaslama halinde kendini dışa vurduğunu tahmin etmek güç değil.
Bu dört kişiden biri;
Mızmız. 'Su çok soğuk, güneş çok sıcak, müziğin sesi çok yüksek, acıktım, uykum geldi, hasta oldum, burnum akıyor, vs' modunda. Devamlı tırnaklarını yer. Yavaş hareket eder, genelde üşenik. Kendine odaklı. Yüksek iq ve bol entellektüelite.
Orta yaş. Kadın. Ağırlıklı geyik modunda.

Y
Sakin. 'Yüzeyim, gün doğumundan batımına, dalayım, çıkayım, hiç kurulanmadan hep durulanayım dalgalarda' modunda. Pek konuşmaz, iyi dinler. Tırnak yeme sesinden nefret eder. Yavaş hareket eder, üşenik değil hiç. Kendine odaklı.
Orta yaş. Erkek. Ağırlıklı ciddi modda, ironik geyik ara ara.

Z
Aktif. 'İçimde bitmeyen bir yakıt var eğer kullanmazsam beni yakacak, durmadan hareket etmeliyim' modunda. Çok konuşur pek dinlemez. Sürekli plan yapar. 
Hem kendine odaklı hem de etrafındakileri çok düşünen biri.
Orta yaş. Kadın. Ağırlıklı yarı geyik yarı öfkedir hali.

J
Anı yaşar. 'Plan yapmayalım, rüzgar nereye eserse oraya yönelelim, bakalım gelen an bize neyi getirecek' modunda. Çok konuşmak ister, çok da dinlemek. Her şeye he der, nadiren şikayet eder.
Çoğunlukla etrafındakileri düşünen biri.
Orta yaş. Kadın. Ağırlıklı yarı heyecan yarı hüzündür ruh hali.

Cumartesi günü bu dörtlü plaja gitti. Daha götümüz kuma değmeden, bi tanemiz yarım saat sonrasına dair planlar yapmaya başladı. Diğerimiz suyu yüzmek için soğuk buldu. Birimiz bizi oraya götürdüğü için devamlı 'su ne kadar güzel' tercümesi eşliğinde, 'burası benim fikrimdi, demi, çok doğru bi iş yaptım' şeklinde otuz kez filan onay beklentisi içine girdi. Ötekimiz bu kadar devamlı konuşan üç kadın arasında kitabını okumayı başaramayınca, zaten çok sevdiği suya mecburen kaçtı. Birimiz, kitaba yoğunlaşacak ideal ortamı buldu ama sabote edici faktörlerden ötürü, bir bölümü bitirene kadar canı çıktı, vs.

Zaten bugünlerde içim sıkkın.
Bi de bu iki gün üzerime karabasan gibi çöktü. Pazar günüm devamlı bu matematikleri yaparak geçti.
En son youtube'da, 'kronik yorgunluğun üstesinden nasıl gelinir' videolarından birini izlerken bir, 'Evreka' oldum.
Kardeşim, ben niye tüm arkadaşlarımla aynı tip bir paylaşıma gitmek zorunda hissediyorum ki. Kategorize edeyim gitsin. 

Şöyle;

  • Politikler(im): Bu grubu çok severim. Çok okurlar, çok sorgularlar, iyi takip ederler. Her siyasi gelişmeden haberdarlardır. Konuşmaya geçen ay kaldığım hararetli yerden devam edebilirim onlarla. Tutkuludurlar.
  • Alışveriş uzmanları(m): Bu ekip, stres atmak için birebirdir. Fiyatlardan, indirimlerden, yeni ürünlerden haberdar oldukları gibi zevkleri ve muhasebe yetenekleri de özgündür. İyi takım arkadaşıdırlar.
  • Memleketliler(im): Bu başlık çok özel benim için çünkü diğer gruplardan bazılarını da kapsarlar. Dolayısıyla bir nevi göz bebeklerimdir. Leb demeye gerek duymadan biranın yanına alınacak çerezi anlarız, gözler konuşur, kalpler, görgüler ve tarihler bütünleştirir bizi. Bir de yemyeşil akan sular, suların sızdığı meşe kökleri bağlar saçlarımızdan bizi.
  • Geyik.comcular(ım): Burası eğlence dolu bi yer. Yüzeyseldir muhabbetler. Zeka ekseriyetle yüksek katlarda; yaratıcılık, doruklardadır. Burada, duygusallar, öfkeliler, kendini ve hayatı fazla ciddiye alanlar kaybederler. 
  • Derindeki felsefeciler(im): Bu takım, kişisel gelişim, dünya, uzay, hayat, aile, aşk, kavram ve olgularını bıkmadan usanmadan bazen tekrar ederek, bazen yenileyerek ameliyat eden epey güzide insanlardan peydah olmuştur. Bu liste bir organizma olsa, ilgili kategori, atardamarı olurdu içindeki.
  • Sekülerler(im): Bu canlarla, ideolojik, kültürel, kimliksel vb bir ortak zeminim olmasına gerek yoktur. Kore restoranı açılmış gidelimmiciler, Londra'ya otuz yuroya bilet varmışcılar, festivalde süper filmler vargiller, plastikleri camları ayıranlar, diskoya gitmeyi, şarap içmeyi sevenler diyim siz anlayın.
  • Aile(m): Ne mutlu hem ailem hem arkadaşım olan tonlarca insan var. Nazarcı okur bunu nazar etme nolur, çiğne senin de olur.
  • Dert ortakları(m): İşte zurnanın zırt dediği küme. Tüm bu ayrışmaya sebebiyet veren turnusol kağıdı bu işte. Benim sık yaptığım hata her arkadaştan her gruba sığmasını ya da uymasını beklemem ama en büyük hatam bu son maddeyi hepsinden ama hepsinden istisnasız istemem. Daha doğrusu istememdi.

Bu başlıkta yarım saat ihtiyaç molası vereceğiz. 
Canım okur, ben genelde 'her şey kontrolüm altında' intibası verdiğim, pozitif ve enerjik olduğum için, kimse benim de sorunlarım olabileceğini düşünmez. Hatta merak bile etmezler. Artık yumurta mı tavuktan çıkar ya da tersi mi, yani ben güçlü göründüğüm için mi insanlar kayıtsız, insanlar ilgisiz olduğundan mı ben kendi kendime yeterim onu bilemem. Ama hangisi neden hangisi sonuç sorusu, her mahlukatın olduğu gibi benim de, çaresiz hakikatim olan, sevilme, düşünülme, merak edilme, ilgi görme, derdine ortak, hayatına tanık bulma ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Ve fakat 'Dert ortakları(m)' diye bir küme açsam içine sadece koçum Deniz girer :)

Ama olsun.
Şimdi ben artık renklileri, beyazları, perdeleri, yünlüleri, hassas çamaşırları filan ayırdım ya bi anlamda, artık duruma göre koyacam modumu makinenin deterjan gözüne. 

aktif mavi parçacıklarla,
d

21 Eylül 2015 Pazartesi

Ben bir insanım

Sevgili okur,
Aranızda çok fena nazar gücü olanlar var, bilesin.
En son koyduğum blog yazısından sonra içimde bir öfke canavarı yeşerdi.
Yemyeşil harbiden, yapış yapış, devasa,
bir ezergeçerus adeta.
En normal sohbetlerin sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu var
en gereksiz durumlarda.
Muhabbetin koyulaşma yol ayrımlarında
geçiyor direksiyon başına,
alıyor otomatik pilota.
İzliyorum.
         
Bir haftada bir zeminde bu kadar çok patlama,
bir Rojava'da olmuştur bir benim vücut sınırlarımda.
Şaşıyorum.
         
İyi okur,
bir karar alındı memleketimde, yirmi dört temmuzda
aradan geçti iki ay, belki daha az belki daha fazla
o günden sonra olanlar, içimde yerleşecek adres bulamadılar.
Çünkü zihnim, kalbim, bedenim dolmuştu ağzına kadar
tahammüller, 
    sabırlar, 
       direnmeler 
          ve dayanmalarla.
Biliyorum.
         
Önce otuz üç tane gülen yüz uçtu havaya,
oradan kavuştular toprak anaya,
artlarında bıraktıkları ağız dolusu kahkaha, pınar suyu berraklığında
bir de en büyük şehre bile bol gelen, insana sevda
asılı kaldı havada,
öyle ağır,
kurşun 
   ringden 
     çekilir 
       karşısında.
Taşıyorum.

Sonra birbirini kovaladı günler, farklı bayraklara sarılı tabutlar halinde
içimiz aynı renk kanıyordu, cenazelerin üstündeki renkler başka ama
bu sefer o bedenler her seferden daha ağır geliyordu omuzlara
çünkü hiç kimse, hiçbir ölümü, kabullenemiyordu
nedenini anlamadığında.
Anlıyorum.

Sonra bir küçük çocuk, kumsalda yaptığı hayalden kalelerin üzerinde
uzanıyordu boylu boyunca
kırmızı ve lacivert düşlerle örtülmüş üzeri
bir sahil yalnızlığında.
Çocuk yazdığı veda mektubunda,
'beni unutamayın' diyordu
 'tutun her an hatırınızda.
 Benim bu kısa ömrüm, utanç olsun boynunuza,
 yalnız, haliniz hal değil bilesiniz
 ben utanıyorum yüzünüze bakmaya
 ondan döndüm suratımı, beyaz topraktan yana.'
Yerin dibine
batıyorum

Derken bir haber geldi doğduğum adreslerin ağaçlarından bana,
dediler yanıyoruz yetiş imdadımıza.
Keçilerimi, danalarımı besleyen meşe yaprakları,
ensemi serinleten söğüt dalları,
her daim beni sakinleştiren kavak yaprakları
alev alev karışıyormuş gök anaya
yanıyorum.

Doksan iki yılında,
bir havan topu mezar ediyor, evlerini
yedi yoksul insana.
aradan geçen yirmi üç yıl zarfında,
zaman, yeterince geçtiğine inanıyor ve  bir mermi yolluyor
bedenine bir çocuğun,
çocuk aynı ailenin mensubu
ve daha on yaşında.
Adı Cemile, soyadı  Çağırga.
Kurşun vücuduna iltica ediyor ya,
Cemile 'Oy anne' diyor.
Ve son nefesini veriyor,
anasının kollarında.
Ölüyorum.

Anası gece koynunda saklıyor 
soğuk bedenini kızının.
Şafak sabaha devr olduğunda
saçlarına ve ellerine kınalar yakıyor,
ve kefenden elbisesini giydiriyor. 
Hava sıcak,
bir 
   çöl 
     sessizliğince.

Dondurucu bir dolapta
bekliyor Cemile toprağa kavuşmayı
üç gün 
   üç gece boyunca.
Donuyorum.

Nasıl yaşamaya devam ediyorum,
bilmiyorum
aslında
d  

12 Eylül 2015 Cumartesi

Ben 1 Yaşında Bir Blogum

Güzel okur,
Bundan tam bir yıl evvel, bir 6 Eylül günü Sıraselviler'de bir apartmandan, kalbim ellerimde çıktığımda, o günün, hayatımın kalan kısmında, sonradan geri dönüp çok sık hatırlayacağım bir gün olduğu altıncı hissini olanca ağırlığıyla vurmuştum sırtıma. Çok masum bir bebek doğdu o gün, bembeyaz bir sayfa, bir dertleşme tahtası, bir itiraf postası, bir muhakeme salonu, bir eleştiri dükkanı, bir enerji istasyonu, bir ilham kaynağı, bir rahatlama vesilesi, bir azalma yolu, bir çoğalma metodu, bir normalleşme mekanı, sakinleştirici bir şarkı, organik bir merhem, bir beyin fırtınası adresi; 'Ben kimim: Kendini arama günlüğü' adıyla aldı yerini raflarında, hayatımın. 

Dört yıla yakın bir süreden beri içinden geçiyor olduğum dağınık aydınlanmalar süreci; koçluğu keşfetmem, sonrasında Deniz'le çalışmaya başlamam vesilesi ve sonucu ile yaşadıklarım; bazen fışkırma bazen damlama şeklinde bu sayfalara düşerek yeni bir boyuta taşındı. Bu dönem benim tam 35. yaşıma denk geldi, yolun yarısı eder, nasipse.

Peki bu benim başıma gelen neyin nesiydi?

Önce: 
Bir kere ben, durup durup 'a-ha' anları yaşıyordum. Aydınlanma yani bildiğin. O ana kadar kafamda asılı duran bir dolu bilgi ya da veri bir anda hızlıca bir araya geliyor, noktalar hızla birleşince nepnet bir fotoğraf ortaya çıkıyordu kafamda. Ne olduğunu anlayamıyordum önceleri, hatta ilk benim başıma geliyormuş gibi bir ego da yükselmedi değil hani içimde. Sanki bu dünyada Aristo doğmamış, Mevlana var olmamış, Homeros yaşamamış, Buddha nirvanaya yükselmemiş, Konfüçyüs hiç konuşmamış ya da kime konuşmuş bu kadar zaman! :)
Hey yarabbim, bu insan dediğin mahlukat, yenilgiye doymaz bir yanılgılar toplamı!
Artık kendi içimde pusuya yatıp bu anları bekler olmuştum. Alice gibi kapılardan geçiyordum, her seferinde elime yeni bir anahtar düşüyordu. Kapıların ardında kapılar, onların ardında daha başka kapılar.
Kendi içime giden yolda yaptığım bir şehirler arası yolculuktu benimki ve geceydi hep zaman, ne hikmetse. Herkesin uykuya yenik düştüğü ve benim ıssız, dümdüz bir ova karanlığında ışıklarını seçebildiğim evlerle bir tür selamlaşma merasimimdi gerçekleşen. Onları gören bir tek bendim, beni gören bi tek onlar. Kendi mezralarımdan geçiyor, içimdeki merkez köye varmayı sabırsızlıkla bekliyordum. Günler, haftaları, aylar mevsimleri kovaladı ve bu keskin virajlar, nefis manzaralarla, şaşırtıcı duraklar, yorucu molalarla geçen zamanın sonunda bir kişiyi buldum karşımda, 'ben' adında.

O an:
Evet, içimdeki benle böyle tanıştım. ET'yi yakından görmüş gibi inceliyordum onu. Kaşını gözünü, çorba içişini, tembellik yapışını, bağırarak konuşuşunu, susuşunu özellikle, çünkü genelde susmuyordu :)
Beraber oturup beraber kalkıyorduk, aynı anda uyuyor aynı anda duş alıyorduk. İki yabancı aynı bedende konaklıyorduk. Ben, otobüse her bineni baştan aşağı süzen yolcular gibi bakıyordum ona devamlı, o, otobüse binmiş havalı ve güzel bir kadın gibi görmezden geliyordu beni.

Sonra:
Sonra olan oldu. Bu candan, içten, sade, temiz, merhametli, sabırlı, özenli, dikkatli, akıllı, meraklı, karizmatik kadın çok iyi bir dostum oldu.
İçimdeki kavgaların akil hakemi, bir danışman, bir psikiyatr, bir öğretmen, bir kılavuz, bir bekçi, bir anne, bir kardeş, bir yoldaş...

Demem o ki okur, yola çıkarken kendimi bulmaktı amacım, yolda ilerlerken bir de inşa eklenmişti bu amaca, ama değil mi ki hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir, benim de başıma gelen bambaşka bir şeydi.

Ben esasında
ve ilginçtir,
doğurmuştum kendimi,
mutluluk ve sancıyla,
d

2 Eylül 2015 Çarşamba

Ben bir tuhafım

Selam okur,
Bu sabah, terasın maalesef kapanacak olan çatısını çakacak ustaları bekler iken evde, 
temiz sayfası kalmamış cep ajandamı bir gözden geçirmeye karar verdim, atmadan önce. 
Bir sayfasına, tuhaflıklarımı, bana bile tuhaf gelen yanlarımı listelemişim, hem de kıpkırmızı bir kalemle! 
Alarm verir gibi yani kırmızı bir sesle! :) 

Şimdi ben bunları aşağıda yazıyorum, kağıdın da bir fotoğrafını çekecem ki el yazımın tuhaflığını da görün. Hatta en iyisi ondan başlayayım.
Hatta listeye attığım başlığı kullanayım:

Kendimdeki En Gariplikler:

1. El yazım: Oldum olası, el yazımdan nefret etmişimdir. Yazıları büyük yazmaya çalışsam da küçücük kalır, bi de aceleci olduğumdan çoğu gariban harf yarımdır.

2. Aynı anda bin tane işi yapabileceğime inanmam: Bu konuya dair en mükemmel örnek, evde bir gün çorba karıştırırken eş zamanlı olarak sarımsak dövmeye çalışmamın trajikomedisidir. Deneyin bakın ne demek istediğimi çok anlayacaksınız. :)

3. Devamlı gülmek zorunda hissetmem: Bak bu içimden geliyor yüzde doksan ama yüzden onluk kısmı da ben zorlarım genelde. 

4. İnsanların devamlı gülmesi gerektiğini düşünmem: Bir insanın ağzı değilse bile gözleri gülsün isterim. Zombi gibi ya da halk arası tabirle mala bağlamış tiplere kanımın kaynaması için mucizevi şeyler olması gerekir. 

5. Herkesten her zaman enerjik olmalarını beklemem: Solmuş bir çiçek gibidir benim gözümde halsiz insan. Hangi suyu döksem, hangi vitamini versem kendine gelir diye otomatik matematikler yapmaya başlarım kafamda bu türün üyelerini gördüğümde.

6. Kendimi de her zaman enerjik olmak zorunda hissetmem: Can arkadaşım Edibe sağolsun Powerade ve Redbull gerçeğiyle tanıştırdı beni. Bundan sonra bitmeyen pil Duracell'im evelallah! :)

7. Devamlı küpemle oynamam: Bir kaç yıl önce, Kadıköy'de Yazı Cafe'de kalabalık bir grup halinde oturuyorduk. Soğuk bir gündü, tam tarihi hatırlamıyorum. Herkes birbirinin taklidini yaptı o gün. Sıra bana geldiğinde karşımdaki ekibin tümü küpeyle oynama hareketi yaptı. Şok olmuştum, 7 yaşında kulağım delindiği günden beri yapıyormuşum o hareketi meğer, o zaman farkettim. Nedenini de şimdi yazarken anladım ama boşverin, uzamasın.

8. Sesimi yüksek ve heyecan dolu kullanmam: Bu ise, hikayenin sonunda heyecan daha doğrusu 'hayret'i garantilemek için kullandığım bir yöntem bence. Devamlı Oscar konuşması yapar moddayım :)

9. Burnumun devamlı tıkanık olması: Küçükkene, Armut ağacından düşmüş olmam nedeniyle burnumun orta direği sağa kaykılmış vaziyette. Etkenlerden biri bu. Bir diğeri (yakın zamanda bir kitapta okudum), çocukların bulundukları ortamdaki negatif enerjiyi içeri çekmek istememeleri sonucu sinüzit olmalarına benzer bir etken: Negatif enerjiye hayır inisiyatifi!!!

10.İğrenç göründüğüme emin olmam :) Hayatta çok az şeyden bu kadar eminimdir. Gerçi bu kendini arama ya da kendini bulma ya da kendini kabullenme sürecinde epey bir değişime uğruyor bu yönüm.

11. Fotoğraf çektirmekten nefret etmem: Bakınız madde 10

12. Heyecan fışkıran yaratıcı fikirlerle dolu olmama rağmen bunların çok çok azını hayata geçiriyor olmam: Hatta hayata geçirdiklerimin pek azını nihayete erdirmem :) (Bir tür Hilkat garibesi çıkacak yazının sonunda :)

13. Boş kalmanın en büyük günah olduğunu düşünmem:  Zaman 'ziyan' edilmemeli diye düşünürüm. Ama bu da galiba değişiyor. En azından bu notu aldığım günden sonra değiştiği kesin.

14. Hep başkalarıyla dalga geçmem ama kendimle dalga geçilmesine bozulmam: Çok da tuhaf bişey değilmiş bu yazarken farkettim, hatta bu yönümü hemen değiştireyim, sürüden ayrılayım :)

15. Eleştiriye açık olmamam: Bunun sebenini yakın zamanda farkettim. Hayata bir kazan-kaybet vakası olarak bakıyor olmam, beni olaylar veya konuşmalarda da mağlup-galip belirlemesine zorluyordu. Şimdilerde ne mutlu bu da düzeliyor, kimse kimseyi yenmek zorunda değil ya, hepimizin kazanacağı bi formül bulalım :)

16. Akıl vermeden duramamam: Bu da en doğruyu ve en iyiyi bildiğime emin olmam şeklindeki başka bir tuhaflıkla bağlantılı. Allahım sen bu garipliklerden tez zamanda kurtar beni Yarebbimmm!!!!

17. Üzüntüye, üzülmeye tahammül edememem/ Nasıl üzülüneceğini bilememem: Yorumsuz

18. Toptan reddiyeci veya toptan kabulcü olmam: Bu da sanırım memleketimizin içinde bulundu hal ve ahval ile doğrudan alakalı.

19. Bir şeye takıldım mı kendimi artık kurtaramamam: Aynı şarkıyı sekiz yüz milyon kez dinleyen o kişi benim, evet.

20. Çok kolay bağımlı hale gelmeme rağmen bağlanmaktan ödümün kopması: Bu laneti ilk kırışım evlilik kararım, sonra 10 yıllık ev kredisi çekmemiz sonra da 24 ay taksitle telefon almam! Bağlanmafobi sana söylüyorum: Boşol, boşol, boşol.

21. Olurunu olmazını düşünmeden herkesi heryere çağırıyor olmam: Tarihin en uyuşmaz insanlarını aynı partide buluşturabilme kabiliyetim var benim :) Hepsini çok seviyorum ve hepsini sık sık görmek istiyorum ya, o akşam o fırsatı kaçıramam yani :)

22. Aşırı tez canlı olmam öte yandan aşırı ertelemeci ve uyuşuk olabilmem: İşte bu madde, denklemin benim için en çözülmez halkası. Bu kadar enerjik, en zor meselelerin bile bir an evvel hallolmasını isteyen ben, nasıl oluyor da en basit meseleler söz konusu olduğunda bu kadar üşenik olabiliyorum doktor??? Hele bana bi dê!

23. Gazeteleri saatlerce dip bucak ve kesintisiz okuyabilmeme rağmen, kitap okurken bin defa dikkatimin dağılması: Farkettim, bölümlere ayrılmamış kitap bana daral getiriyor. Long live newspapers!!!!

24. Hayal kurmada uçuşa geçebiliyor olmam: Misal bi gün, kağıt-plastik toplayan gençler-çocuklar için, tüm hisseleri onların üzerine olacak bir geri dönüşüm fabrikası kurmayı düşlüyorum, arabalarının tutacak demirlerindeki plastik çiçekler yerinde kalmak koşuluyla!

Evet, güzel okur;
Durum bu. 
özetle,
d