24 Kasım 2014 Pazartesi

İki zaman, bir tünel

Bangkok, Tayland, 2014
Uzakta, her zaman oldugum yerden uzakta bir doguda...
Saat on birde anca uyanabiliyorum. Vucudumu, saatin sabahin altisi olmadigina inandirmam imkansiz. Yanimda en vazgecilmezim.
Kigi, Bingol, 2008
Yakinda, dogdugum yere yakin bir doguda...
Sabahin besinde tum ev halkiyla birlikte ayaklaniyorum. Telasli bir heyecanla kapli evin ici.
Yanimda, vazgecilmezlerini say  deseler bir nefese sigacak kadari.


2014
Koskoca bir ulkenin tadina bakmaya geldik. Saskin ve heyecanliyiz.Bizi yuzen pazara goturen taksi-teknenin soforu ikide bir havalandirip caaaat diye vuruyor uzun teknenin onunu suya.
Gergin gergin gulumsuyoruz, egleniyor numarasi yapiyoruz.
2008
Koskoca bir tarihin tozunu kaldirmaya gittik. 
Bir koy minibusunun icinde mutlu ve merakliyiz.
Soforumuze rotayi verdik. 
Mezopotamya ovasinda bir gunde gidilebilecek yerlerin tumune gotur bizi, dedik.
Tek gidis tek gelis iki serit yolda bizim sofor habire karsi serite musallat oluyor, sakayla karisik uyariyoruz.
Yuzumuzde gergin bir gulumseme.

Asya
Az gidiyoruz uz gidiyoruz, cok guzel yerleri geziyoruz.
Derken bir kanala giriyor tekne.
Varostan bir Venedik dusunun.
Yoksul.
Boy boy camasirlar asili, temelleri suya gomulu balkonlarda. Bebek donu, is pantolonu, fistik yesili bluz.
Fukaraligin magrurlugu, ipe asili tertemiz camasirlardan belli eder kendini, benim memleketimde de.

Orta Dogu
Az gidiyoruz uz gidiyoruz, cok guzel yerleri geziyoruz.
Derken  agacsiz bir ovaya giriyor minibus.
Gerdandan bir kent dusunun.
Yoksul.
Sira sira evler dizili. Temelleri yok aslinda.  Catisiz evler, topraktan damlar.Toprak damli evlerin onunda ipe serili camasirlar.

Uzak
Buranin insani yemesini, pisirmesini biliyor.
Eksiyi, tuzluyu, suluyu kuruyu tadinda birakiyor, tam parmaklarini yiyecegin noktada.
Burada insanlar aciyi da biliyor bal eylemeyi de.

Uzak
Buranin   insaninin eli bir yiyecege  degmeye gorsun,  tadindan yenmiyor. Eti, tavugu, baligi, sebzeyi,  neyi neye katacagini biliyor.
Burada insanlar, cokca aciyi bolca bala katiyor.

Bangkok
Wat Arun demisler adina. Safak Tapinagi demek. O kadar dik ve yuksek ki,  yarisina cikilabiliyor.
En tepesinden en asagi bakiliyor. Aydinlanmis, kendini bilen, kendini taniyan insanin, aydinlanmamisa, tanimamisa, bilmemise bakmasi gibi.
Batman
Hasankeyf demisler buranin adina. O kadar yuksege kurulmus ki   yukari cikarken basin donuyor.
En tepesinden Dicle nehrine bakiliyor. On bin yili goren, deger verenin, gormeyene,  deger vermeyene bakmasi gibi.

2014
Derken karnimiz acikiyor. Para bozdurmamiz lazim.Yuzunden guleclik gozlerinden isilti akan kucucuk bir kadin, bize yol tarif ediyor. Sonra dayanamiyor, kapi onu nobetciligi ettigi restorandan kosarak uzaklasiyor, belli ki onumuze dusuyor, nefes nefese ama gulumsemeyi ihmal etmeden, iste orasi, diyor.
Bozulmus paralarla geri donup yemeklerimizi yiyoruz.
Sonra birlikte fotograf cektiriyoruz aksamin karanliginda, kucuk kadinla. Once bizim makinemizle sonra onun telefonuyla.

2008
Derken, tarih acligi kapliyor icimizi. Rehber bulmamiz lazim. Bir minik rehberler surusu  goruyoruz.Yuzunden utangaclik gozlerinden zeka akan  sari sacli mavi gozlusune  gel ediyor babam. Turkce, Kurtce, Ingilizce, Arapca ve birazda Japonca anlatabiliyor oranin tarihini Ahmet. Vazgecilmezlerim onu sevmelere doyamiyor. Dicle uzerinde caydanliktan ictigimiz cayin, bir kucuk bardagini icmeye razi edemiyoruz onu. Catir catir hakettigi harcligini zorla koyuyor cebine babam.
Sonra birlikte fotograf cektiriyoruz aksamin karanliginda, sarisin cocukla. Bir tek bizim makinemizle.

Dunya
Mutluluktan leyla olmuslukla ben, fotograf makinemi, gece pazarina nehir uzerinden ucretsiz servis ceken motorda unutuyorum. Leylalikla ayrildigim iskeleye gerginlikle geri donuyorum. Nihayet bizimkisi yanasiyor.
Tam yanasmadan motor, sicrayip, solugu kaptan koskunde aliyorum. Soforun suratinda sakin bir gulumseme, siyah cantanin icinde teslim ediyor makinemi bana. Gece 00.39da basimi minnetle yastiga koyacagim adrese dogru ilerliyoruz.

Dunya
Mutluluktan leyla olmus biz, minibuse geri dolusuyoruz.  Minibus Dicle nehrinin uzerinden gecerek  yola koyuluyor. Hepimiz, icimizden, aklimizin ve duygularimizin buyuk bir kismini' on bin yasindaki o cennete emanet biraktigimizi geciriyoruz. Geziyi organize eden kisi olarak ben, tum gun sicaktan, gaza basmaktan, bizimle beraber gezmekten bitap dusmus soforun karsi seritte harcayacagi muhtemel zamanlari dusunuyorum. Leyla, oluyor Gergin. Sonra, onun  anlayacagi ama incinmeyecegi bir dilde paylasmaya calisiyorum endisemi. Sen merak etme diyor, bu insanlar bana emanet.
Gece 03.00da basimi huzurla yastiga koyacagim adrese dogru ilerliyoruz.    

23 Kasım 2014 Pazar

Uzak bir doğu...

Uzakta, doğuda, uzak bir doğudayım...
Umarım Pazartesi yazımı yetiştirebileceğim.
Seni yenicem yavaş internet bağlantısı!
d

17 Kasım 2014 Pazartesi

İnsan Kaç Kere Doğar?

16 Kasım 2014, Pazar 
09:30
Sayin D.S, dogum gununuzu kutlar, iyi seneler dileriz. Bonus Card (Türkçe karakter yok, dikkat)

Nüfus cüzdanım, otuz dört sene evvel bugün doğduğumu yazıyor. Pembe mi turuncu mu kırmızı mı belli olmayan o kimliği hiç sevmedim. O yüzden, hazır yaşı otuz beş etmiş yolu yarılamışken ve daha fazla gecikmeden kendime yeni bir nüfus cüzdanı yazayım istedim:




Bilen bilir doğum günlerinin abartılmasına alerjiliyim.
Ve kimse bilmez doğum tarihimi sık sık yenilerim.

Misal;
Sekiz yaşındaydım. Kanepenin üstüne çıkıp, ayak parmaklarımın ucu üzerinde yükseldiğimde, duvarın en üst yerine asılı divan sazına artık ve nihayet boyum yetişmeye başlamıştı ve miniminnacık baş ve işaret parmaklarımı mızrap yapıp, önce bam, sonra alt sonra da orta tellerine dokunarak sazın, ilkel bir melodi çıkardığım o ilk gün yeniden doğmuştum.

09:34
WORLD DOGUM GUNUNUZU KUTLAR. BUGUN WORLD ISYERLERINDE YAPACAGINIZ ILK 100 TL HARCAMANIZA SIZE OZEL 5TL PUAN HEDIYE. KARSIYERE JOKER VADAA EK PUANINIZI HATIRLATIN. (Bu bankada hesabım yok, bu arada)

On altı yaşındayken, sürgün gittiğimiz Bilecik'te, okulda sık sık yapılan rutin sınıf aramalarından birinde, doğduğum yere alerjisi olduğunu birazdan anlayacağım okul müdürünün, masanın üzerindeki cırt cırtlı lacivert cüzdanımı cırt cırt diye açıp, abimin resmini işaret parmağıyla döverek, sinirli gözler ve çatık kaşlarla ve hiç konuşmadan 'bu kim' demeye çalıştığı gün, ana rahmine  düştüğüm topraklarda, bir kez daha doğdum.

Yirmi iki yaşında, taze mezun bir mühendis olarak, ardımda biriktirilmiş çokça dost, bolca anı, sürüyle cefa bırakıp önüme bir sürü umut katarak, Ankara'dan ayrıldığım o gün, geleceğe yeniden doğdum.


Sekiz/sekiz/iki bin sekiz. Sağımda kardeşim Z, sağ çaprazımda kuzenim H. Tam karşımda, üç yıl sonra bordo renkli uluslararası evlilik cüzdanımızda resimlerimiz yan yana yapıştırılacak adam, bize ney çalıyor. Şarkının notalarında kaybolurken o akşam ben, üflenerek, yine doğdum.





On yedi temmuz. İki bin on bir. Gözlerimin önündeki duvaktan doğru bakıyorum etrafımdakilere. Babam, gelinin saçı bozulacakmış ne gam, kol dirseğinin içiyle boynumdan kavrayıp, her zamanki gibi alnımdan öpüyor. Az sonra Amelie'nin film müziği çalacak, o 'Yes, hai' diyecek ben 'Erê, evet' diyeceğim, şahitler imzalayacak, konuklar alkışlayacak, ve biz el ele çıkacağız yeni bir hayat yolculuğuna. İşte o pazar öğleni, ben yeni bir yolcu olarak yeniden doğdum.

11:02
Dogum gununuzu kutlar, iyi seneler dileriz. Halkbank

Yirmi dört nisan iki bin on dört. Diyarbakır'dan, Hollandalı gazeteci arkadaşım F, telefon etti. Baban da çıktı mı canım?
..
O gece saat bire kadar, kaç yüz insanla telefonda konuştum, kaç kere sevinçten ve heyecandan içim patlama noktasına geldi, kaç kişiye sarıldım, kaç kişi beni öptü, ben kaç kişiyi öptüm sayamadım. Ben hayatımda daha önce hiç, paylaştıkça çoğalan bir mutluluğu bu kadar çok insanla birlikte yaşamamıştım. İşte o gün, çoğalarak, tekrar doğdum.

12:49
Iyi ki doğdun bebiişiiiiiiiiimmmm:)))) ve iyi ki varsın:)) yeni yaşında sağlık ve mutluluk dilerim:))seni çok seviyorum sevgiyle kal:)) (Kuzenim Ym)

Altı eylül. Sıraselviler Caddesinde bir apartman. Bir birinden güzel iki kadın, kariyer 'rüya'larında kaybolmuş on insana merhem olmak üzere bir seminer hazırlamış. On kişiden biri ben. Bir soru soruyorlar, diyorum ben bugün bir ay gibiyim. Karanlıktayım ama ışımaktayım. E diyorlar peki nereye varmak istersin. Diyorum ki, isterim yıldırım olup çakayım.İki saat sonra, bir yıldırım hızıyla açıyorum bu blogu. Ben kimim diye bir soruyu, ulu orta sorarken kendime, ciğerine ilk kez oksijen dolan bir yeni doğan gibi, avazım çıktığı kadar bağırarak, bir daha geliyorum dünyaya.

Bugün. On altı kasım iki bin on dört. Pazar. Abimle, Kadıköy'ün Yeldeğirmeni'ne çıkan sokaklarından birinde, Karlı Müzik Aletleri diye derme çatma bir saz evine girdik. Bir dut, iki maun, iki sapelli toplamda beş kısa saplı saza baktıktan sonra kararımızı verdik. Bir bağlama, iki takım tel, üç mızrapla kapıdan çıkarken, geride bir memnun esnaf ve içimizde iki mutlu kardeş, ezogelin çorbası çekti canımız.
-D, doğum günün kutlu olsun, bu da senin kendine hediyen olsun.
-Sağol abi, hepimize hediye olsun.

İki küçük çocukken, kollarımızı bir birimizin omzuna dolayarak, bizden önce bin beş yüz yıl boyunca Ermenilerin yaşadığı Kiğı'nın sokaklarını arşınlarken hissettiğim mutluluğun tekrarıyla coşarken kalbim, işte ben bugün yeniden doğdum.


Yani benim güzel okuyucum, insan kimliklerde yazıldığı gibi bir kere gelmez dünyaya. İnsan, çok kere ölür ama çok kere dirilir ve pek çok kere yeniden gelir hayata.
inatla ve aşkla,
d

10 Kasım 2014 Pazartesi

Harbiden, Ben Kimim

çocuktan bir kalp benimki, sevilmek isterim
öfkelenince, buz gibi bir nehir akar tam orta yerimden, bir vadiyim
etten bir zindana hapsolmuş bir yolcuyum, göçebeyim, 
sayınca, bir elin bir kaç parmağını geçmem, çok değilim
ama canlıyım, indirsen tokadı suratıma, dolar kanım parmak izlerinin çukuruna,
bir büyüteç gibi yakar gerçeği gözlerim, alevi etrafı sarar,
bir dağım, mağrur, doruğuma çekilir sık sık düşünceye dalarım,
dağ dediğin gök altında bir toplu iğne başı, küçüğüm,
en çok en sevdiklerimin üstüne giderim, bazen zalımım,
bir bebek ağlar, kulak kesilirim, herkesin acısında hisseliyim,
çeliğin rengine boyadığım içim, dokununsan ufalanır, kırılganım,
bana bakan boynunu kaldırır yukarı, bazı bazı heybetlenirim,
isterim herkes tenini çıkarsın, ruhlar meydana çıksın,
ruhlar birbirini tanısın, esas o zaman er meydana çıksın ya da ya da dostlar sofraya gelsin.

ben bir kadınım, hep düşünülmek isterim,
açtım mı kollarımı ürkütür kanatlarım , sardım mı sevdiğimin etrafına, buzu bile kaynatır,
hem bülbülüm, güle vurgun, bülbülüm, sesim yanık, 
hem arıyım, her çiçeğe konarım.
her çiçeği koklar, türlü ballar yaparım,
pişmanım, müzmin pişman,
damarlarımda akan kanın adı isyan, çok pis kafa tutarım,
su uyur, ben suya taş atarım.

ben bir melodiyim, ağızdan düşmeyim isterim,
ya da ağızdan kağıda döküleyim, karalanayım
düğümleri açayım, anlaşılayım,
heyecan yoksa ben katayım, çoksa yatıştırayım,
gezeyim, o gönül senin bu gönül benim, dost arayayım,
ille dosttan bir tek gül alıp, yaralanayım,
bir ceylan gibi sekeyim kayaların üzerinde, ama kaymayayım,
zamanda ileri gideyim, genç kalayım,
el öpeyim ama saygı göreyim,
bir bakayım rüyadayım, kâbuslardan uyanayım,
bir yapıp bir bozayım, kayıp parçayı bulayım,
haykırdım mı var gücümle, sesim dönsün kendime, beni duyayım,
seversen beni, hadi seni göreyim,
az gideyim uz gideyim, çok yeni yerlere varayım.

ben bir denklemim, çözülmek isterim,
bilinmeyenlerim bir birinin aynı, inanılmaz basitim,
topla çıkar çarp beni, sonuçta hep birim,
yalnızım sık sık, +1 isterim.
bir tesadüfüm, hayatlara düşerim,
yaşanmaya mecburum, bir kaderim,
bir umudum, doğarım sabahleyin
bir korkuyum, hortlarım geceleyin.
aceleyim, kaçırmayım, yetişeyim,
akarken hayat nehri  atlayıp yüzeyim,
bazen çıkıp dışarı güneşleneyim, 
su akar deli bakar, ara sıra delireyim.

ben bir coğrafyayım, keşfedilmek isterim,
konuştuğum dil bence, yaşarım herkesçe
tırnaklarım, topuklarım, kulaklarım tuhaf görünse de,
duygularım tanıdıktır, inanmazsan göstereyim.
danslarım yan yanadır, dayanmazsam düşerim,
yüksektir kavgalarımın sesi, yankı yaparım
erkeklerim çalışır, çocuklarım kaçışır, yaşlılarım söyleşir, kadınlarım ağlaşır bazen,
savurur taneleri masmavi göğe seneleri harman ederim,
sabanı sürer açarım üstünü toprağın, her adım başı bir tohum bırakırım,
yağmur gelirse yeşeririm,
güneş gelirse filizlenir,
rüzgar gelirse salınırım,
her kışı, her yazı, her baharı bekler, yaş haddime eklerim.

bir ağacım ben, büyümek isterim
iner köklerim yerin en altına, uzar dallarım göğün ortasına
bir ormanda köklenir, bölüşürüm,
dallarıma değsen tenine iz düşürürüm,
kapanmaz çiziklerin izi, düşündürürüm,
rüzgarda kavak gibi kulağa çalınır, bir söğüt gibi gözlerde salınırım 
bir meşe olur, kışı ısıtırım,
bir çam, bilgileri sınarım,
bir yuva bazen kuşlara, bir yol çoğu zaman karıncalara, 
sarmaşıklar kandırır beni, safım,
bahar benim mevsimim, heyecanlanırım,
yaşım çember çember, yaşım kalbimin içinde,
sabırla, emekle, doğayla, beraber, tek, sarararak, yeşererek, bekleyerek, umarak, yaratarak, güzellikle, haşinlikle, sevgiyle ve merakla, yaşarım!
d

3 Kasım 2014 Pazartesi

Ben, Sevdiklerim ve Geri Kalan Herkes

Geçen haftaki deney sürecinin çok faydasını gördüm. Bu doğrultuda bir süre devam etmekte yarar var, zannımca. Sırada yine bir gözlem-deney var. Bu hafta, insanları kafamda üçe ayırdım. Kimyasal olaylardaki gibi tepkimeye girip duruyorlar, fiziksel olarak birbirlerinden ayrılmaları mümkün değil, o nedenle sadece beynimde ayrıldılar. Şöyle:
  1. Ben: kafamın içindekiler doğrultusunda dilimin söylediği, bedenimin yaptığı şeyler.
  2. Sevdiklerim: yakından tanıdığım ya da tanıştığım, önemsediğim, değer verdiğim kişiler.
  3. Geri kalan herkes: doğrudan bir bağlantım olmamakla birlikte, hayatıma etki edenler, diğerleri.

Bir de, annem, diye ayrı bir kulvar olmalıydı aslında, (hiç birine uymuyor zira) ama o başka bir yazının konusu olsun. Biz deneye geçelim.
Davranışlarım, hobilerim, hassasiyetlerim, zevklerim, dünyayı görüşüm, dünyayı algılayışım, vs ne ölçüde diğerleriyle örtüşüyor-ne ölçüde farklılaşıyor, mesele bu! N.Ş.A'da, başkalarından farklı olmayı arzularım, ancak ve ancak bir sorun yaşıyorsam, o sorun konusunda herkesle aynı olmayı isterim, onun dışında aynı olmak itici gelir. Ama gerçek bu mu acaba? Bazı insanlarla,başka bazı konularda aynı olmayı istiyor olabilir miyim? Kendimi bir yere ait hissedebilmek için ilk koşulum o yerdeki kişilerle özdeşleşmek olabilir mi? Farklılıkları ben ne kadar tolere ediyorum ki, çok farklı olmayı ve o halime kabul görmeyi bekliyorum? Diye sorarlar. Sordum da zaten. Haydi gelsin cevaplar:

Benden başka herkes yapıyor gibi gelen şeyler:
Sanki benden başka herkes;
  • kaynar suyla yıkanıyor, ve banyoda çok uzun süre kalıyor,
  • fotoğraf çektirmeye bayılıyor, fotoğraf çektirmeye doyamıyor,
  • kendine tapıyor, kendine ve kendinden bahsetmeye doyamıyor,
  • markaları önemsiyor, markalar üzerinden insanları puanlıyor
  • duyduğu, gördüğü, izlediği şeyi sorgulamadan inanıyor,
  • takım tutuyor,
  • facebook, iphone, whatsapp ve instagram kullanıyor,
  • mevkilere önem veriyor,
  • bulaşığı ütüye tercih ediyor,
  • grip olmayı dünyanın sonu zannediyor,
  • bir çocuk, 'arçelik' ya da 'beko' diyebilirse onu dahi sanıyor,
  • parasal çıkarları, insan onuruna tercih ediyor
  • taksite girmekten çekinmiyor, 
  • yemeğin tuzlusunu seviyor,
  • dünya turu yapmak istiyor,
  • uzak geleceği dahi hayal edebiliyor, gelecek hayallerinden korkmuyor,
  • moda olanı takip ediyor, modadan geri kalmıyor,
  • stv izliyor,
  • serdar ortaç dinliyor
  • çözüm yerine bahane üretiyor,
  • farkına varmıyor, robot gibi yaşayıp gidiyor,
  • ait olduğu sınıf, mezhep ve ırk dışından olanlara nefretle bakıyor,
  • amerikan rüyasını yaşamak istiyor,
  • hem üniversite mezunlarını her fırsatta aşağılıyor, hem de yakınları üniversiteye girsin diye yırtınıyor,
  • sorunlarla yüzleşmiyor, kulağının üstüne yatmayı (gözünüzde canlandırsanıza, süper bi deyim ya) tercih ediyor,
  • tüm eski Türk filmlerini ve repliklerini ezbere biliyor,

Benden başka kimse yapmıyor gibi hissettiren şeyler:
Sanki bir tek ben,
  • değer verdiklerimi, öncelik sırasında, kendimin önüne yerleştiriyorum,
  • tükenmeyen bir enerjiyle yaşıyorum
  • ölsem, can versem de gülümsemekten geri durmuyorum,
  • bahanesi ne olursa olsun gülümsemeyene kafayı takıyorum
  • ölsem, can versem de, telefonda canlı bir sesle konuşuyorum
  • acı çeken insanla aşırı özdeşleşiyorum, 
  • bulgur pilavını, pirinç pilavından daha çok seviyorum,
  • Ankara'dan nefret ediyorum, haritadan silinsin istiyorum,
  • Aynı anda on işi birden bitirmeye çalışıyorum,
  • Giysilerimle arkadaş oluyorum, onları hayatıma katıyorum, bir parçam yapıyorum,
  • heyecansız yaşamaktansa, o anı yaşamamış olmayı yeğliyorum
Önemsediğim, sevdiğim herkes yapıyor ama ben beceremiyorum gibi hissettirenler:
Sanki değer tüm verdiğim çoğu insan,
  • rakıyı çok seviyor, dahası rakı içmesini biliyor,
  • çiçek bakmayı biliyor,
  • ev dekorundan anlıyor,
  • daha az ciddiye alarak yaşamayı biliyor,
  • milleti bir araya getireyim diye uğraşmıyor, oluruna bırakıyor,
  • uyuşmadığı hususları benimle paylaşmıyor, çatışmamayı tercih ediyor
En çok sevdiğim  bölüm bu:
Ben ve önemsediklerim ortaklaşıyoruz gibi gelenler:
  • insanlar eşit olsun istiyoruz, hür olsun
  • gülmeyi, her koşulda gülebilmeyi çok seviyoruz,
  • mizahı anlıyoruz ve üretiyoruz,
  • nefrete hayatımızda yer açmıyoruz, açtığımız el kadar alan varsa da ondan utanıyoruz,
  • kimseyi incitmek istemiyoruz, ve tüm bu gayretler yüzünden, içten içe kendimizi, en nihayetinde incitmekten korktuğumuz kişileri üzüyoruz,
  • açık sözlü olmakla, kaba olmak arasındaki ayrımı yapamıyoruz,
  • kendimize değer vermiyoruz,
  • her şeyi eleştiriyoruz, eleştirmekten bıkmıyoruz,
  • öğrenmeye, tecrübe etmeye, yaşamaya doyamıyoruz, beş ölümlü hayat daha ver az buluruz,
  • sanatçı ruhluyuz, ya boyarız, ya yazarız, ya çizeriz, ya çalarız ya söyleriz, en kötü, iyi dinleriz sağlam izleriz,
  • birbirimizin sevincini, ağzımız kulaklarımıza vararak, yaş dolmuş gözlerimiz ışıldayarak, içimiz içimize sığmayarak yaşarız,
  • bir yandan da çok önemsediğimiz birinin bizi 'geçmesini' kıskanabiliriz,
  • hadi çekinmeden söyleyeyim, zekiyiz :)
  • politikadan anlarız, politikayı yaşarız, bu hususta kolay kül yutmayız,
  • dille, anadille, dil öğrenmekle, dil-düşünce ilişkisiyle, düşündüğünü iyi dillendirmekle epey bir hemhaliz,
  • kaybeden takımları tutarız,
  • inancın merkezine dogmaları koymayız,
  • kızaran yüzümüz, kaçırdığımız gözlerimiz, gereksiz detaylara boğduğumuz tutarsız hikayemiz ele verir bizi, yalan söyleyemeyiz,
  • herşeyi bir ölçüde kabul edebiliriz ama haksızlığa ve aptallığa tahamül edemeyiz,
  • ham çarık kıl çorapta olsa da biri, uzay çağında diğer ayağımız,
  • para biriktiremeyiz, mümkünse dost biriktirmeyi isteriz,
  • dokunarak konuşur, dokunarak severiz, çok sarılır, çok öperiz (hey yavrum, sanırsın ve Tanrı ideal insanı yarattı :)
Her bir başlık sonsuza kadar uzayabilir aslında. Ama ben bu kadarı üzerinden ve dikkatimi çeken noktalara dair bir değerlendirme yapmak istiyorum. Kabul etmesi zor ama dünyaya şöyle bakıyorum:

*Ben ve benim dünyamdakiler dışında kalan herkes, boş bir hayat yaşıyor. Bu insanların seçimleri mantıksız, beğenileri zevksiz, kararları anlamsız, sözleri rahatsız edici, vs
*Benim, bu üçlü dünya algısında, kendimi yalnız hissetme eğilimim var. Özel ve farklı olma bilinçli veya bilinçaltı çabası, bana kendimi yalnız ve (olumsuz anlamda) benzersiz hissettirebiliyor.
*Sevdiklerimin çoğunu seçme şansım olmadan hayatıma dahil etmişim yanılgısına düşüyorum sık sık. Onlarla neden yan yana, omuz omuza bazen karşı karşıya durduğumu, ancak bu uzun listeyi yazdıktan sonra anlıyorum. Böyle insanı sevmeyeceksin, önemsemeyeceksin hayatına katmayacaksın da ne yapacaksın!
Bu son madde çok ama çok önemli. Sizi bilmiyorum ama ben, kendine karşı merhametsiz bir insanım. Değerimi görmekte çok zorlanırım. Ama, 'değer verdiğim insanlar' aynasına baktığım zaman gördüklerimden sonra bir barış çubuğu tüttürmek icap etti. Kendine zalim kadın, var barış yapmak istemek!!  Beni seven bene karşı, beni ezen benin, teslim bayrağını göndere çekmek! 
Vira!
d


---0---
Bu hafta,
  • zaman şahitliği deneyinde tespit ettiğim 'eşimle başbaşa kalmamışız bu hafta' ürkütücü gerçeği üzerine harekete geçtim. Heyecanın azaldığı anlarda ilk başvurduğumuz, yeni restoran keşfet uygulamasını devreye soktum. Zamanı böyle ters köşeye yatırırız, gerektiğinde :)
  • kış sezonuna (psikolojik olarak) direnmek için, yazlıkları bir süre daha dolabın kenarında tutma kararı aldım. Hava soğur soğumaz kışlık montu bazanın altından çıkarmak yerine, bir kaç kat giyinerek, bahar havasına sadık kaldım. Seni yenicem soğuk!
  • ev satılacak, kış vakti sokakta kalacaz korkusuna tam boşvermiştim ki, ev gerçekten satıldı, yeni ev sahibi ile de nur topu gibi bir, bir yıllık kontrat yaptım! Rahatlamamın temel nedeni, terasın kontratını yenilemiş olmam! Teraskolik miyim neyim doktor!
  • hayatımda ilk kez, 49 yıllığına bir anlaşma imzaladım. Yok ihale değil, telif hakkı! Detaylarını Aralık'ta açıklayacam, nasipse.