24 Ekim 2022 Pazartesi

Arayan


Ferah Mahallesi'ndeki Çamlıca Semt Polikliniği'nde kan verdikten sonra otobüs durağına doğru yürümeye başlamıştım o Salı sabahı. Namazgah tarafına yolu düşmüş olanlar bilir, büyükçe bir mezarlık vardır orada, Çamlıca Mezarlığı. Defalarca yürümüşlüğüm var o yoldan ama üst kısmının Ferah'a kadar uzandığını fark etmemiştim o zamana değin. 

Anca göl kenarlarında, dağ başlarında bulunur cinsten bir huzur, ağaçların arasında ebedi uykularına yatmış olanlardan yayılıp bana doğru yaklaşırken, bir gün önce T24'ün youtube kanalında izlediğim Orhan Pamuk röportajı üzerine düşünmekteydim. Murat Sabuncu'yu Büyükada'daki evinde misafir etmişti Pamuk ve son kitabı Uzak Dağlar ve Hatıralar ve pek çok başka konu üzerine doyurucu bir sohbete dalmışlardı, ben de yanlarındaydım aslında o anda, balkondan Sedef Adası'nı izliyor, bir yandan da onları dinliyordum. 


2009'dan itibaren kronolojik olarak her gün tuttuğu kısa notları, düşüncelerini, yaşadıklarını anlatıyor bu kitabında yazar ve şöyle diyor: ''bekleme koltuklarında, trenlerde, metrolarda, kahve-lokanta masalarında bu defterlere bişey yazdım ve biraz da resmettim''.

Masanın üzerinde yanılmıyorsam beş defter var ve turuncu renkli olanı elinde tutup sayfalarını çevirmek suretiyle kameraya ve karşısındaki gazeteciye göstererek şöyle diyor: ''8 yaşından beri ben hatıra tutarım'' ''15 yıl evvel bu küçük boydakileri aldım ve resmetmeye başladım''

İşte uyuyanların etraflarına yaydıkları huşu hissine benzer bir duygu mezarlık duvarının üzerinden tutup kavrarken beni, bu düşünceleri taşıyordum kafamda, her güzel şey gibi yaşamın da kısa oluşunu, bunu ancak ve ancak hep beraber ve birer ucundan tutarak bütünlüklü yaşayabileceğimizi, payıma düşen kısmı nasıl kaydetmem gerektiğini, günce tutmayı bir kez daha denemenin yararlı olup olmayacağını tartıp duruyordum.

*

Öğleden sonra Venezüellalı yeni İspanyolca öğretmenim Rocio ile Skype'ta buluştuk, ve bana bugünün ders materyalinin kısa bir hikaye olduğundan bahsetti. Hikayeyi okuyunca içimdeki bulmacanın eksik parçasını bulmuşcasına bir tamamlanma hissi yaşadım. Hikayeyi İspanyolca'dan Türkçeye çevirmeye,  buraya yerleştirmeye, sonrada bu minik not defterini daha sonra üzerinde başka çızıktırmalar yapmak üzere tekrar ceketimin iç cebine kaldırmaya karar verdim.

*


Arayan*

Bu, kendisini arayan olarak tanımlayabileceğim bir adamın hikayesi. Arayan, aramakta olan kişidir. Aradığını bulmuş olması gerekmez. O, ne aradığını bilen biri de değildir. En basit ifadeyle, yaşamı kendisi için bir arayış olandır.

Bir gün Arayan, Kammir şehrine gitmesi gerektiğine dair bir hisse kapıldı. Adam, bilinmeyen bir yerden  ve kendiliğinden gelen bu tip duygulara titizlikle kulak vermeyi öğrenmişti, o yüzden her şeyi bırakıp yola çıktı. Tozlu yollarda geçen iki günlük bir yürüyüşten sonra Kammir uzaktan görülmeye başlamıştı, ama köye varmadan kısa bir süre önce patikanın sağında bir tepe çarptı gözüne

Tepe muhteşem bir yeşille kaplıydı ve bir sürü ağaç, kuş ve güzel çiçekler vardı üzerinde. Tepenin etrafı, cilalı bir ahşaptan yapılmış özel bir tür küçük çitle tamamen çevrilmiş vaziyetteydi ve çitin küçük bronz kapısı insanı adeta içeri girmeye davet ediyordu. Aniden, köyü unuttuğunu hissetti ve  o yerde kısa bir süreliğine dinlenmenin cazibesi karşısında yenik düştü.

Arayan, geçitten geçti ve ağaçların arasına rastgele dağıtılmış gibi görünen beyaz taşlar arasında yavaşça yürümeye başladı. Bir arayana ait olan gözlerinin bu yeri gözden geçirmesine izin verdi... Belki de bu yüzden bazı taşların üzerindeki o yazıları keşfetti. Abedul Tare, 8 yıl, 6 ay, 2 hafta ve 3 gün yaşadı?  Bu taşın sadece bir taş olmadığının farkına vardığında biraz afalladı. Bu bir mezar taşıydı ve o kadar küçük yaştaki bir çocuğun orada gömülü halde olduğunu düşünerek çok üzüldü. 

Adam etrafına bakınca, yandaki taşın üzerinde de bir yazı olduğunu farketti. Okumak için yaklaştığında şunu gördü: Lamar Kalib, 5 yıl, 8 ay, 3 hafta yaşadı. Arayan, korkunç bir şok hissetti. Bu güzelim yer, aslında bir mezarlıktı ve her bir taş birer mezar taşıydı. Her birinde benzer şeyler yazılıydı: bir isim ve öldüğü ana kadar yaşadığı birebir süre. Fakat ona korkuyla dokunan şey, kendisinin daha uzun süre yaşamış olduğunu anlamaktı. Korkunç bir acıyla yüklü bir biçimde, oturdu ve ağlamaya başladı.

Mezarlığın bakıcısı o sırada oradan geçiyordu ve adama yaklaştı, onun ağlamasını izledi bir süre sessizce ve sonra ona tanıdık biri için ağlayıp ağlamadığını sordu.

-Yo hayır, tanıdık biri mi? -dedi Arayan-. Ama.....Bu köye ne oldu böyle? Bu şehirde nasıl bir korkunç şey var ki bu kadar küçük yaştaki çocuklar gömülmüş buraya?  Bu insanların üzerine çöken, onları çocuk mezarlığı yapmaya zorlayan bu korkunç lanet ne?

Yaşlı bakıcı gülümsedi ve şöyle dedi:

''Sakin olabilirsiniz, böyle bir lanet yok, olan şu ki buralarda eski bir geleneğimiz var bizim. Durun anlatayım size... Genç birisi on beş yaşına bastığında, anne ve babası kendisine küçük bir not defteri hediye ederler-boynunda asılı olan şeyi tutarak- benimki gibi, işte bu geleneğimize göre o andan itibaren çok yoğun bir şekilde bir şeyden keyif aldığında, not defterini açar ve yazmaya başlar: sol tarafa keyif aldığı şeyin ne olduğunu, sağ tarafa da bu neşenin ne kadar süre devam ettiğini. Kız arkadaşıyla tanışıp aşık olmuştur mesela. Bu büyük tutku ve kızı tanımanın memnuniyeti ne kadar sürmüştür? Bir hafta, iki? Üç buçuk hafta? Peki sonra?, İlk öpücüğün verdiği duygu? Öpücük ne kadar sürdü? Bir dakika otuz saniyelik bir öpücük? Etkisi iki gün mü sürdü? Bir hafta mı?

İlk çocuğun doğumu veya kucağa alınması? Arkadaşların evlenmeleri? En arzulanan seyahatin yapılması? Uzak bir ülkeden dönen erkek kardeşle kavuşma? Bu durumlar ne kadar sürdü? Saatler?, Günler?

İşte böyle böyle not defterimize her ânı, her neşeyi, yüzeysel olarak veya derinden hissettiğimiz her duyguyu not ederiz. Ve birisi öldüğünde, geleneğimiz odur ki, onun not defterini açar, keyif aldığı zamanların toplamını hesaplarız ki mezar taşının üzerine yazabilelim. Çünkü bu,  gerçek anlamda yaşanmış tek zamandır bizler için.


*Jorge Bucay'ın El Buscador hikayesinin tercümesidir.