24 Kasım 2014 Pazartesi

İki zaman, bir tünel

Bangkok, Tayland, 2014
Uzakta, her zaman oldugum yerden uzakta bir doguda...
Saat on birde anca uyanabiliyorum. Vucudumu, saatin sabahin altisi olmadigina inandirmam imkansiz. Yanimda en vazgecilmezim.
Kigi, Bingol, 2008
Yakinda, dogdugum yere yakin bir doguda...
Sabahin besinde tum ev halkiyla birlikte ayaklaniyorum. Telasli bir heyecanla kapli evin ici.
Yanimda, vazgecilmezlerini say  deseler bir nefese sigacak kadari.


2014
Koskoca bir ulkenin tadina bakmaya geldik. Saskin ve heyecanliyiz.Bizi yuzen pazara goturen taksi-teknenin soforu ikide bir havalandirip caaaat diye vuruyor uzun teknenin onunu suya.
Gergin gergin gulumsuyoruz, egleniyor numarasi yapiyoruz.
2008
Koskoca bir tarihin tozunu kaldirmaya gittik. 
Bir koy minibusunun icinde mutlu ve merakliyiz.
Soforumuze rotayi verdik. 
Mezopotamya ovasinda bir gunde gidilebilecek yerlerin tumune gotur bizi, dedik.
Tek gidis tek gelis iki serit yolda bizim sofor habire karsi serite musallat oluyor, sakayla karisik uyariyoruz.
Yuzumuzde gergin bir gulumseme.

Asya
Az gidiyoruz uz gidiyoruz, cok guzel yerleri geziyoruz.
Derken bir kanala giriyor tekne.
Varostan bir Venedik dusunun.
Yoksul.
Boy boy camasirlar asili, temelleri suya gomulu balkonlarda. Bebek donu, is pantolonu, fistik yesili bluz.
Fukaraligin magrurlugu, ipe asili tertemiz camasirlardan belli eder kendini, benim memleketimde de.

Orta Dogu
Az gidiyoruz uz gidiyoruz, cok guzel yerleri geziyoruz.
Derken  agacsiz bir ovaya giriyor minibus.
Gerdandan bir kent dusunun.
Yoksul.
Sira sira evler dizili. Temelleri yok aslinda.  Catisiz evler, topraktan damlar.Toprak damli evlerin onunda ipe serili camasirlar.

Uzak
Buranin insani yemesini, pisirmesini biliyor.
Eksiyi, tuzluyu, suluyu kuruyu tadinda birakiyor, tam parmaklarini yiyecegin noktada.
Burada insanlar aciyi da biliyor bal eylemeyi de.

Uzak
Buranin   insaninin eli bir yiyecege  degmeye gorsun,  tadindan yenmiyor. Eti, tavugu, baligi, sebzeyi,  neyi neye katacagini biliyor.
Burada insanlar, cokca aciyi bolca bala katiyor.

Bangkok
Wat Arun demisler adina. Safak Tapinagi demek. O kadar dik ve yuksek ki,  yarisina cikilabiliyor.
En tepesinden en asagi bakiliyor. Aydinlanmis, kendini bilen, kendini taniyan insanin, aydinlanmamisa, tanimamisa, bilmemise bakmasi gibi.
Batman
Hasankeyf demisler buranin adina. O kadar yuksege kurulmus ki   yukari cikarken basin donuyor.
En tepesinden Dicle nehrine bakiliyor. On bin yili goren, deger verenin, gormeyene,  deger vermeyene bakmasi gibi.

2014
Derken karnimiz acikiyor. Para bozdurmamiz lazim.Yuzunden guleclik gozlerinden isilti akan kucucuk bir kadin, bize yol tarif ediyor. Sonra dayanamiyor, kapi onu nobetciligi ettigi restorandan kosarak uzaklasiyor, belli ki onumuze dusuyor, nefes nefese ama gulumsemeyi ihmal etmeden, iste orasi, diyor.
Bozulmus paralarla geri donup yemeklerimizi yiyoruz.
Sonra birlikte fotograf cektiriyoruz aksamin karanliginda, kucuk kadinla. Once bizim makinemizle sonra onun telefonuyla.

2008
Derken, tarih acligi kapliyor icimizi. Rehber bulmamiz lazim. Bir minik rehberler surusu  goruyoruz.Yuzunden utangaclik gozlerinden zeka akan  sari sacli mavi gozlusune  gel ediyor babam. Turkce, Kurtce, Ingilizce, Arapca ve birazda Japonca anlatabiliyor oranin tarihini Ahmet. Vazgecilmezlerim onu sevmelere doyamiyor. Dicle uzerinde caydanliktan ictigimiz cayin, bir kucuk bardagini icmeye razi edemiyoruz onu. Catir catir hakettigi harcligini zorla koyuyor cebine babam.
Sonra birlikte fotograf cektiriyoruz aksamin karanliginda, sarisin cocukla. Bir tek bizim makinemizle.

Dunya
Mutluluktan leyla olmuslukla ben, fotograf makinemi, gece pazarina nehir uzerinden ucretsiz servis ceken motorda unutuyorum. Leylalikla ayrildigim iskeleye gerginlikle geri donuyorum. Nihayet bizimkisi yanasiyor.
Tam yanasmadan motor, sicrayip, solugu kaptan koskunde aliyorum. Soforun suratinda sakin bir gulumseme, siyah cantanin icinde teslim ediyor makinemi bana. Gece 00.39da basimi minnetle yastiga koyacagim adrese dogru ilerliyoruz.

Dunya
Mutluluktan leyla olmus biz, minibuse geri dolusuyoruz.  Minibus Dicle nehrinin uzerinden gecerek  yola koyuluyor. Hepimiz, icimizden, aklimizin ve duygularimizin buyuk bir kismini' on bin yasindaki o cennete emanet biraktigimizi geciriyoruz. Geziyi organize eden kisi olarak ben, tum gun sicaktan, gaza basmaktan, bizimle beraber gezmekten bitap dusmus soforun karsi seritte harcayacagi muhtemel zamanlari dusunuyorum. Leyla, oluyor Gergin. Sonra, onun  anlayacagi ama incinmeyecegi bir dilde paylasmaya calisiyorum endisemi. Sen merak etme diyor, bu insanlar bana emanet.
Gece 03.00da basimi huzurla yastiga koyacagim adrese dogru ilerliyoruz.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder