21 Eylül 2015 Pazartesi

Ben bir insanım

Sevgili okur,
Aranızda çok fena nazar gücü olanlar var, bilesin.
En son koyduğum blog yazısından sonra içimde bir öfke canavarı yeşerdi.
Yemyeşil harbiden, yapış yapış, devasa,
bir ezergeçerus adeta.
En normal sohbetlerin sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu var
en gereksiz durumlarda.
Muhabbetin koyulaşma yol ayrımlarında
geçiyor direksiyon başına,
alıyor otomatik pilota.
İzliyorum.
         
Bir haftada bir zeminde bu kadar çok patlama,
bir Rojava'da olmuştur bir benim vücut sınırlarımda.
Şaşıyorum.
         
İyi okur,
bir karar alındı memleketimde, yirmi dört temmuzda
aradan geçti iki ay, belki daha az belki daha fazla
o günden sonra olanlar, içimde yerleşecek adres bulamadılar.
Çünkü zihnim, kalbim, bedenim dolmuştu ağzına kadar
tahammüller, 
    sabırlar, 
       direnmeler 
          ve dayanmalarla.
Biliyorum.
         
Önce otuz üç tane gülen yüz uçtu havaya,
oradan kavuştular toprak anaya,
artlarında bıraktıkları ağız dolusu kahkaha, pınar suyu berraklığında
bir de en büyük şehre bile bol gelen, insana sevda
asılı kaldı havada,
öyle ağır,
kurşun 
   ringden 
     çekilir 
       karşısında.
Taşıyorum.

Sonra birbirini kovaladı günler, farklı bayraklara sarılı tabutlar halinde
içimiz aynı renk kanıyordu, cenazelerin üstündeki renkler başka ama
bu sefer o bedenler her seferden daha ağır geliyordu omuzlara
çünkü hiç kimse, hiçbir ölümü, kabullenemiyordu
nedenini anlamadığında.
Anlıyorum.

Sonra bir küçük çocuk, kumsalda yaptığı hayalden kalelerin üzerinde
uzanıyordu boylu boyunca
kırmızı ve lacivert düşlerle örtülmüş üzeri
bir sahil yalnızlığında.
Çocuk yazdığı veda mektubunda,
'beni unutamayın' diyordu
 'tutun her an hatırınızda.
 Benim bu kısa ömrüm, utanç olsun boynunuza,
 yalnız, haliniz hal değil bilesiniz
 ben utanıyorum yüzünüze bakmaya
 ondan döndüm suratımı, beyaz topraktan yana.'
Yerin dibine
batıyorum

Derken bir haber geldi doğduğum adreslerin ağaçlarından bana,
dediler yanıyoruz yetiş imdadımıza.
Keçilerimi, danalarımı besleyen meşe yaprakları,
ensemi serinleten söğüt dalları,
her daim beni sakinleştiren kavak yaprakları
alev alev karışıyormuş gök anaya
yanıyorum.

Doksan iki yılında,
bir havan topu mezar ediyor, evlerini
yedi yoksul insana.
aradan geçen yirmi üç yıl zarfında,
zaman, yeterince geçtiğine inanıyor ve  bir mermi yolluyor
bedenine bir çocuğun,
çocuk aynı ailenin mensubu
ve daha on yaşında.
Adı Cemile, soyadı  Çağırga.
Kurşun vücuduna iltica ediyor ya,
Cemile 'Oy anne' diyor.
Ve son nefesini veriyor,
anasının kollarında.
Ölüyorum.

Anası gece koynunda saklıyor 
soğuk bedenini kızının.
Şafak sabaha devr olduğunda
saçlarına ve ellerine kınalar yakıyor,
ve kefenden elbisesini giydiriyor. 
Hava sıcak,
bir 
   çöl 
     sessizliğince.

Dondurucu bir dolapta
bekliyor Cemile toprağa kavuşmayı
üç gün 
   üç gece boyunca.
Donuyorum.

Nasıl yaşamaya devam ediyorum,
bilmiyorum
aslında
d  

2 yorum:

  1. Gözümü yaşarttın, yaşarsın. Kalemine ellerine kalbine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Duygulanmamak elde değil. Gönlünün kalemine sağlık.

    YanıtlaSil