12 Eylül 2015 Cumartesi

Ben 1 Yaşında Bir Blogum

Güzel okur,
Bundan tam bir yıl evvel, bir 6 Eylül günü Sıraselviler'de bir apartmandan, kalbim ellerimde çıktığımda, o günün, hayatımın kalan kısmında, sonradan geri dönüp çok sık hatırlayacağım bir gün olduğu altıncı hissini olanca ağırlığıyla vurmuştum sırtıma. Çok masum bir bebek doğdu o gün, bembeyaz bir sayfa, bir dertleşme tahtası, bir itiraf postası, bir muhakeme salonu, bir eleştiri dükkanı, bir enerji istasyonu, bir ilham kaynağı, bir rahatlama vesilesi, bir azalma yolu, bir çoğalma metodu, bir normalleşme mekanı, sakinleştirici bir şarkı, organik bir merhem, bir beyin fırtınası adresi; 'Ben kimim: Kendini arama günlüğü' adıyla aldı yerini raflarında, hayatımın. 

Dört yıla yakın bir süreden beri içinden geçiyor olduğum dağınık aydınlanmalar süreci; koçluğu keşfetmem, sonrasında Deniz'le çalışmaya başlamam vesilesi ve sonucu ile yaşadıklarım; bazen fışkırma bazen damlama şeklinde bu sayfalara düşerek yeni bir boyuta taşındı. Bu dönem benim tam 35. yaşıma denk geldi, yolun yarısı eder, nasipse.

Peki bu benim başıma gelen neyin nesiydi?

Önce: 
Bir kere ben, durup durup 'a-ha' anları yaşıyordum. Aydınlanma yani bildiğin. O ana kadar kafamda asılı duran bir dolu bilgi ya da veri bir anda hızlıca bir araya geliyor, noktalar hızla birleşince nepnet bir fotoğraf ortaya çıkıyordu kafamda. Ne olduğunu anlayamıyordum önceleri, hatta ilk benim başıma geliyormuş gibi bir ego da yükselmedi değil hani içimde. Sanki bu dünyada Aristo doğmamış, Mevlana var olmamış, Homeros yaşamamış, Buddha nirvanaya yükselmemiş, Konfüçyüs hiç konuşmamış ya da kime konuşmuş bu kadar zaman! :)
Hey yarabbim, bu insan dediğin mahlukat, yenilgiye doymaz bir yanılgılar toplamı!
Artık kendi içimde pusuya yatıp bu anları bekler olmuştum. Alice gibi kapılardan geçiyordum, her seferinde elime yeni bir anahtar düşüyordu. Kapıların ardında kapılar, onların ardında daha başka kapılar.
Kendi içime giden yolda yaptığım bir şehirler arası yolculuktu benimki ve geceydi hep zaman, ne hikmetse. Herkesin uykuya yenik düştüğü ve benim ıssız, dümdüz bir ova karanlığında ışıklarını seçebildiğim evlerle bir tür selamlaşma merasimimdi gerçekleşen. Onları gören bir tek bendim, beni gören bi tek onlar. Kendi mezralarımdan geçiyor, içimdeki merkez köye varmayı sabırsızlıkla bekliyordum. Günler, haftaları, aylar mevsimleri kovaladı ve bu keskin virajlar, nefis manzaralarla, şaşırtıcı duraklar, yorucu molalarla geçen zamanın sonunda bir kişiyi buldum karşımda, 'ben' adında.

O an:
Evet, içimdeki benle böyle tanıştım. ET'yi yakından görmüş gibi inceliyordum onu. Kaşını gözünü, çorba içişini, tembellik yapışını, bağırarak konuşuşunu, susuşunu özellikle, çünkü genelde susmuyordu :)
Beraber oturup beraber kalkıyorduk, aynı anda uyuyor aynı anda duş alıyorduk. İki yabancı aynı bedende konaklıyorduk. Ben, otobüse her bineni baştan aşağı süzen yolcular gibi bakıyordum ona devamlı, o, otobüse binmiş havalı ve güzel bir kadın gibi görmezden geliyordu beni.

Sonra:
Sonra olan oldu. Bu candan, içten, sade, temiz, merhametli, sabırlı, özenli, dikkatli, akıllı, meraklı, karizmatik kadın çok iyi bir dostum oldu.
İçimdeki kavgaların akil hakemi, bir danışman, bir psikiyatr, bir öğretmen, bir kılavuz, bir bekçi, bir anne, bir kardeş, bir yoldaş...

Demem o ki okur, yola çıkarken kendimi bulmaktı amacım, yolda ilerlerken bir de inşa eklenmişti bu amaca, ama değil mi ki hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir, benim de başıma gelen bambaşka bir şeydi.

Ben esasında
ve ilginçtir,
doğurmuştum kendimi,
mutluluk ve sancıyla,
d

2 yorum:

  1. 'Hey yarabbim, bu insan dediğin mahlukat, yenilgiye doymaz bir yanılgılar toplamı! ' bayıldım bu ifadeye =)

    YanıtlaSil