24 Ekim 2016 Pazartesi

İsim Fiil Formunda Hayat: Dinleme, Okuma, Yazma

Güzel Okur,
Herkes bişeye sarar ya, kimi dış görünüşüne takmıştır, kimi politikayla bozmuştur, kimi hayvan haklarına adar kendini... Benimki de bu aralar 'insan' er kişisinin kendisi efendim. Kafayı buna takmış vaziyetteyim. Her koşulda ortaya çıkabilecek ve uyku pozisyonunda aktive edilmeyi bekleyen 'iyi'nin ve 'kötü'nün işleyiş mekanizmasını çözecem, koydum hafaya. Deli gibi okuyorum, araştırıyorum, gözlemliyorum, dinliyorum, izliyorum, kaydediyorum, yazıyorum, beyin fırtınası yapıyorum, beynine veriyorum sevdiklerimin filan....

Sistem şöyle işliyor:

Dinleme: 
  Haftada ortalama 3 defa saçımı düzleştiriyorum, haftada bir defa da çamaşır yıkayıp asıyorum, bir sefer ütü yapıyorum, iyi kötü haftanın iki akşamı da yemek yapıyorum...Tüm bu aktiviteler, beyin gerektirmeyen otomatik pilotta gerçekleştirdiğim şeyler. Bunları yaparken, kablosuz kulaklıklarımı takıyorum (peh, teknoloji canavarı olup çıkmışım haberi yok kimsenin) bluedut yardımıyla telefonumdan veya laptopumdan, youtube videoları dinliyorum. Ted Konuşmalarından tut da, sosyal mevzulara kadar eğitici ne varsa başımın üstünde yeri var. Ser seran, ser çavan…

Amerikalı yapmış, kablosuz kulaklık.
Okuma:
Anadolu topraklarında, çocuklar eğer, kitap dostu bir ailenin içinde büyümüşlerse, okumaya Suç ve Ceza’dan başlarlar. Mümkünse en geç on iki yaşında filan başlamalılar, sonra çok geç olur çimki… Ben de o ailesi kitap dostu olan çocuklardan biriydim, Şeker Portakalı’nı yalan olmasın yirmi sekizimde filan okudum her hal…
Her neyüse, kitaplar, yazılar, romanlar, makaleler, şiiirler, masallar, fıkralar, derlemeler, denemeler, araştırmalar, ansiklopediler, sahaflar işte bunlar hep ‘hastasıyız’ grubu şeyler. Hal böyleyken dağınık olan okuma sürecimi belli bir çerçeveyle sınırlamam lazımdı, yaptım da. Her hafta bir kitap abicim. Böyle iyi.
Bu arkaaşlar sırada
Not 1) Kadıköy'deki Bahçeli Sahaf'a gitmemek çok şey kaçırmak demektir. 
Not 2) Onur Caymaz'ın Yaratıcı Okurluk atölyesine katılmamak da çok şey kaçırmak demektir.

Yazma
Her günün başlangıcında, o günkü, o haftaki, o ayki, o yılki hedeflerimi, görevlerimi, verdiğim sözleri vb, not ediyorum. Hem kafamda tutmak için enerji harcamamış oluyorum, hem de tekrar tekrar kendime hatırlattığım için bilinçaltımı sinsice programlamış oluyorum bu hedefler doğrultusunda.
Bir diğer yazma aktivitem, not almak. Ata sözü, felsefik bir alıntı, yurdum insanının sözü bitirdiği yer, her an her fikir, kağıdın üzerinde vücut bulmayı arzulayan her şey kalemden akıyor, mümkünse geri dönüşümlü kağıttan mürekkep deflerlere…
  Blog yazmak, enfes! Yazın arkadaşım, günlük mü aylık mı yıllık mı olur ama yazın, başka hiç bişey demiyorum.
Bunu Gönül göndermiş, müsahibim olur kennsı

     
Gözlem Yapma:
Bu kısmı yazmakta müteredditim şekerim. Şu şekilde oluyor bu durum; konuştuğum, etkileşimde olduğum her kişiye büyüteçle bakıyorum. Hangi kelimeleri sık kullanıyor diye bakıyorum misal. Örnekse, konuşmalarının yarısını kendine acıma içeriğiyle dolduranlar var, bazıları bir buçuk saniyede bir ‘ben’ diyor, bazıları ‘ben’ demeyi hiç bilmiyor ve ne sorsan Aristo’dan başlıyor anlatmaya. Herkesi ve herşeyi eleştirenler bol, uslanmaz bir güler yüz ve akılalmaz bir pozitiflikle bugünün politik atmosferine meydan okuyanları da unutmayalım. En çok tekrar ettikleri kelimelerle esas anlatmaktan kaçındıkları şey ne? 
Bi de hayvanlar kadrajımda anacım. Kuşlar bilhassa, ve özellikle de güvercinlerin ve martıların kafaları. Bilye kadar beyinle özgür olmayı başarabilmeleri. Kediler bi de. Kedinin kafası bozuluyor geliyor anacım kendini senin bacaklarına sürtüyor, o an sevilesi var ama tamam mı, işine gelirse. Ve dur dediği yerde kesmen lazım, alarmda olmalısın yani. Hani çayını biri dolduruyormuş da, her an ona dem için ‘tamam’ diyecekmişsin gibi alarmda. Kediler aslında insanın suratına ‘seviyosan git konuş, sevilmek istiyorsan reddedilmeyi göze al’ diye haykırıyor, esas. Odur yani durum,

Budur isim fiillerin an itibariyle hayatımdaki yeri,
D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder