16 Ocak 2022 Pazar

Bir panzehir olarak Uber

Yaşadığımız mahallenin çarşısı yok maalesef. Çarşılık işlerimizi, adına Emaar denen bir AVM'den hallediyoruz genellikle. Cuma günü de bir emaneti teslim etme vesilesiyle, Londra'da yaşayıp şu günlerde İstanbul'da tatilinin son günlerini geçiren kuzenim E ile bahsettiğim AVM'de buluştuk. Onun karnı açtı, Big Chefs'te oturalım bari dedik,  'kendime bir kadeh kırmızı şarap içerim' diye düşünüyordum ben de. Oturduk oturmasına ama benim saat dört gibi uber çağırmam lazımdı eşimin annesine. 

Kayınvalide hele hele kaynana kelimesi bana fersah fersah uzak geliyor, kendisinden Li diye bahsedelim. Biyolojik yaşı seksen dört Li'nin, ruh yaşı otuz beş. Hem aklı başında hem çılgın, hem oturaklı hem şımarık, yerine göre komik yerine göre ağır, savurgan ama yaşamayı bilen, keyfine düşkün ama tüm yaşamını bir kaç işte birden çalışarak geçirmiş, üç çocuk annesi ve hâlâ inanılmaz güzel olan muhteşem bir kadın, Li. Bu özgür, asi ve bağımsız kadın yaşlılık günlerinde çok zorlanıyor doğal olarak. Gözleri iyi görmediği için araba kullanamıyor artık, zaman zaman dengesini kaybedebildiği için çok fazla yürüme şansı da yok eskisi gibi dolayısıyla saçını boyatacaksa veya doktor randevusuna gidecekse birilerinden yardım istemesi gerekiyor ama kendini o kişilere yük oluyormuş gibi hissediyor.

Dedim ki bi gün ''Ya ben sana uber çağırayım işte, kimseye minnet etme!''. İşte olur mu olmaz mı, nasıl yapılıyor bilmiyorum ki, ödeme nasıl yapılacak, tanımadığım birinin arabasına nasıl binecem, vs vs. Değişimin bizi korkuttuğu her durumda zihnimizin üzerimize saldığı korku canavarları. Bir şekilde ikna oldu ya da ettim, diyelim.

İşte restoranda kuzenimle buluşalı daha 5 dakika olmuşken, elime telefonu alıp eşimin, Florida'nın Lakeland şehrinde yaşayan annesine uber aramaya başladım :) Bir yandan da doktor randevusuna geç kalmasın telaşındayım, hemen araç bulup bulamayacağımızdan da emin değilim. Çağrıya cevap geliyor, bakıyorum Daylin adında bir kadın şöför, puanı da dört nokta dokuz.

Hemen 'ben kayınvalidem adına çağırıyorum sizi, gözleri çok iyi görmüyor, bazen de dengesini yitiriyor, yardımcı olursanız sevinirim' diye bi mesaj yazıyorum, ingilizce tabi. Karşıdan şöyle bir yanıt geliyor:


''İspanyolca biliyor musun'' :)))

Bu sefer her şeyi baştan ve bu sefer ispanyolca anlatıyorum. Cevap şöyle oluyor:
''Evet, tabi ki yardım ederim ona''
''Sadece şöyle bişey var, ben hamileyim, güç kullanamam'' :)))

Bir kaç dakika sonra da telefon ediyor, ben geldim kapıdayım diye. Dur bi dakka, arayayım kapıya çıksın, diyorum. Yok yok bi saniye bi saniye kapı açılıyor galiba geliyor, ha geldi geldi tamam, diyor. Kapatıyoruz telefonu.

İstanbul'dan Florida'ya kaynanaya uber çağırıp sadece ispanyolca bilen hamile bir kadın şöföre denk gelme hikayemiz daha da hoş bir hal alamaz diye düşünürken ben bir telefon daha geliyor Daylin'den.

''Geldi geldi, arabaya da bindi, şimdi hareket ediyoruz. Merak etmeyesin diye aradım, ben de bi anneyim, sonuçta'' diyor.

O esnada içimde olmadığını sandığım tel örgülü sınırlar kalkıyor, mavi beyaz buzullar eriyor, bana rağmen dip bucak köşelerde direnen bir inanan minnet duyuyor duyduğu minnetin adresini bilmeden.

Bir insanla onun ana dilinde iletişim kurabilmek ne güzel! 
Biz Kürtler olarak bu duygudan mahrumuz. Bizimle bin yıldır kardeş olduklarını iddia eden Türkler, o da sadece taklidimizi yaparken 'hara vara' diyorlar, ne anlama geldiğini bilmeden. Bense dayatılan tüm bu tekliğe, tek düzeliğe, renksizliğe ve tahammülsüzlüğe inat, bir yemin veriyorum kendime

Son nefesimi verdiğim güne kadar devam edeceğim dil öğrenmeye
İnsanlara anadillerinde 'silav, hi, merhaba, hola, şalom' demeye
Direnmeye ve özlediğimiz yaşamı inşa etmeye
DSG

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder