9 Ekim 2015 Cuma

Bir olimpiyat dalı olarak: Senkronize Yaşama

Can okur,
Kampüs yıllarımızda, arkadaşım Sinem (biz ona sarışın deriz) bigün bana 'benim en sevdiğim gün çarşamba' demişti. Yıllarca bu cümleyi çevirmişimdir aklımda. Bir insan evladı, sel alan bir günü nasıl olur da sever diye. :) 
Bugünse günlerden cuma. Benim, iki favori günümden biri. Diğeri de Cumartesi. İtiraf etmem gerekirse, cumaya olan sevgim, küçük kalır pazartesine olan gıcıklığımın yanında.
Nasıl, erkekler askerden döndükten sonra yeşil mercimekten nefret ederlerse, ben de öyle nefret etmişimdir pazartesilerden. Uzun yıllar devam edegelmiş bu travmam, önceki iş hayatım ve öğrencilikten kalma. 
Maçka Parkı, 5 Ekim Pazartesi, 12:59

Evren on dört milyar yaşında, Dünya dört buçuk milyar.
İnsan iki yüz bin yaşına bastı ve iki bin on beş sene geçti milat ilanından sonra.
Ademoğlu zamanı şöyle paketledi:
üç yüz altmış beş günler toplanınca; 
haftalar elli ikiye varıp, 
aylar on ikiye ulaşınca;
günler otuzu bulup,
saatler yirmi dört kez birikince;
tam altmış tane dakika uç uca eklenip,
altmış adet saniye terazide durunca,
bir altmış rabia daha dolup saliseye dönüşünce....
Böyle böyle gidiyor işte.

Bu adına zaman denen bir büyük bilmece, ambalajlanıp güneşin altına konunca,
İnsanoğlu başladı akan anları saymaya.

Ben de çok sık bakarım saatime, 
Misal ortalama,
Bir buçuk saatte ders sonlandırır,
Seksen dakikada blog yazısı yazıp,
elli dokuz dakikada karşıya geçerim,
On dört dakikada duş alır, 
Altı dakikada makyaj yaparım, filan.

Fakat tam otuz beş yıldır,
Ne yapar, neremi yırtarsam, zamanı tutturamam.
Hayatın, önüme 'ye' diye koyduğu yemekler, ya soğumuştur ve yağı donuktur, ya ağzı yakarcasına sıcak.
Bu, hayata geç kalmışlık, ya da sırası daha gelmemişlik hali yaşam defterimi ciltlemiştir.
Örneğin, on yedi yaş gıda mühendisi olmaya başlamak için çok erkendi,
Eşimle tanışmak için yirmi sekiz yaş çok geç.
Annem ilk evine elli dört yaşında kavuşunca fazla yıpranmıştı artık,
babam babasından özür dileyince iş işten geçmişti.
O taziye telefonunu ettiğimde mehmet abiye, acısı uyuşmuştu,
on iki yaşımda suç ve ceza okuduğumda çok çok erken.
Eskişehire dershaneye yazdırdığında babam beni, öğrenmeye başlamak için çok geçti.
'hafta sonu ve bayramlarda insanlar çalışmıyormuş meğer'i fark ettiğimde gemi hayli yol almıştı.
Çok sevdiğim arkadaşıma 'o adam dangalağın teki bırak' diyemedim henüz :)
Dangalak yükünü aldı gitti.
Annemin beni sevdiğini anladığımda ya da annemden nefret etmediğimi,
bir ömür yarısına gelmişti.
Cesur Yürek filmini halen izlememişim, gerisini sen düşün.

Yani candan okur,
zaman benden kaçtı çokça, bazen de ben ondan.
çocukken oynardık ya köşe kapmaca, işte aynısından.

Beş ekim pazartesi, iki bin on beş! 
Nişantaşı'ndaki sabah dersim bitti, Abdi İpekçi Caddesi'nden aşağı saldım kendimi,
Vardım Maçka Parkına.
Deniz'le son bir seans saatimizin sonrasında,
çıkardım çantamdan 'yumuşah g' dergisini, açtım uzunlamasına, koydum kıçımın altına.
Deri ceketimden de yatağın üst kısmını yaptım, uzandım sırtımın üstüne.
Ellerim başıma yastık, gözlerim gökyüzünde.
Tek bir bina yok bakış açım dahilinde.
Az evvel bana sırnaşan turuncu tüylü kedi, biraz sonra gözlerini gözlerime kilitleyerek dibime kadar giren lassie tipi köpek, 
neden sonra biraz ötede toplaşan siyah kargalar, yok şimdi ortalıkta.
Sadece gözlerim ve gök var orada ve o anda.
Çam ağacının iğneleri, kavağın yaprakları, dutun dalları ve bir kaç başka ağaç daha, manzarama çerçeve oluyorlar.
Geçmiş yok, gelecek de yok ortada.
Ama vücudumdan yayılıp, üzerine uzandığım çimleri kaplayan ve gittikçe genişleyen bir şimdi var etrafımda.
Yayılarak büyüyüp nihayet bir kanala dönüşen bu huzurlu boşluk,
Uzanış açıma göre soluma düşen ve Karadeniz'den kopup Ege'ye dökülen suların üzerinde çuf çuflayarak ilerleyen yataklı zaman trenine biniyor, tam boğazdan geçiş saatinde.

Evet canım okur,
İlk defa hayatımda, o gün gökyüzünde çooook yukarda karşılıklı döne döne ve daire çizerek uçan kuşlara baktığımda,
Anladım ki ben zamanı ta kalbinden yakaladım sonunda.
Bundan önceki hayatımda ne olduğundan, sonrasında ne olacağından özerk ve bağımsız bi biçimde,
Bu yaşımda, bu şehirde, bu parkta, bu çimde ve bu çam ağacının altında geçiyordu zaman,
yazarın hayatımı anlattığı kitabın o günkü sayfasında.
Chapter 2
Pazartesi, 12:59

senkronizasyonla,
d

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder