8 Ekim 2014 Çarşamba

Birikmiş Geçmiş, Geleceğe Engel mi?

Tüm kadınların kafasından, evden çıkmadan önce, geldikleri ekonomik sınıfa, evli-bekar, çocuklu-çocuksuz olmalarına bağlı olarak bi kaç şey değişse de,  üç aşağı beş yukarı şöyle düşünceler geçer:
  • akbilimi, telefonumu, anahtarımı, cüzdanımı, yarabandımı, rujumu, selpağımı, kolonyalı mendilimi, kalemimi, not defterimi, ağrı kesicimi, saç lastiğimi yanıma aldım mı? 
  • bilgisayarı kapattım mı, ütüyü fişten çektim mi? doğalgaz vanasını indirdim mi? yemeğin altını söndürdüm mü?
Gelecek, Geçmiş, Şimdi
Bu kapı eşiği liste kontrolü, bir kadının, gideceği yere kafadan beş on dakika gecikmesine sebep olur. Listede ilerledikçe, küfrederek ayakkabılar çıkarılır, süper mario modunda içeri koşulur, tekrar kapı eşiğine dönülür, liste kontrolüne devam edilir, lanet okuyarak bağcıklar tekrar çözülür içeri koşulur, vs.

Bu durumun benzerini, bu kendini sorgulama döneminde yaşıyorum. Devamlı olarak geçmişi irdeliyorum ve bunları düşünmekten geleceğe yer açamıyorum kafamda, çıkamıyorum yani evden bir anlamda!!

Bir şey oluyor, sonucunda bir düşünce ya da bir duygu oluşturuyor, iyi veya kötü, güçlü ya da zayıf, ama en nihayetinde kafamda  görüntüler beliriyor ve bu görüntüler zincirinde ilk sahneler hep geçmişten oluyor. Bir buçuk yaşında evin balkonundan aşağı uçup kıçımın üstüne düşmem ve hiç ağlamamam mesela,  olur olmaz her halta mızmızlanan bir insanı dinlediğimde bu geliyor aklıma. Ya da ergenlikte çamaşır suyuna batırmak suretiyle haki-griye boyadığım siyah kot pantolonumu anımsıyorum örneğin, moda programlarına göz gezdirirken televizyonda...

'Geçmişe mazi derler' diye bi laf var ya Türkçe'de, hayatımda bundan daha saçma bir şey duymadım. 
Geçmiş, bugün demek, olacaksa bir gelecek demek. 

  1. 'Şimdi' uçarı, dengesiz, kararsız, sorgulamalı, yazılıp silinebilir gibi hissettiren, değişken,
  2. 'Gelecek' belirsiz, geniş, umut ve çoğunlukla da endişe yaratan, meraklandıran,
  3. 'Geçmiş' fil hafızalı, unutmayan... İyiyi de kötüyü de şarap gibi yıllandırarak saklayan. 
İşte benim bu fil hafızalı geçmişim, bugünlerde her zamankinden daha sık çıkıyor karşıma. Farketmişsinizdir, yazılarımın neredeyse tümü, öncesinde yaşanmış bir başka olay ya da tecrübeyle bağlantılı. İşin ilginci, kendimi unutkan zannederdim, meğer bilmem kaç bin cigabaytlık hafıza kartı varmış beynimin içinde. Anamdan emdiğim sütün tadını da hatırlayacam* neredeyse. 
Tüm yaşanmışlıklar, ilk fırsatta kendini hatırlatmak üzere hazır duruyor sanki. Üzeri toprakla örtülmüş bir antik kent gibi kazılmayı bekliyor. 
Truva antik kentini gezerken, tabeladaki şematik illüstrasyona baka baka düşüncelere dalıyorum işte böyle  ve şunu fark ediyorum:
Bu yolculuğa ilk başladığımda, önümde, açılmayı bekleyen tek bir perde var sanıyordum ve onu araladığımda da gerçekliği ve nedenlerini bulacağımı düşünüyordum. 
Böyle düşündüğümü  şimdi anlıyorum. 
Sandığımızın aksine tek değil dokuz tane Truva şehri var.
Rüzgarlar, yağmurlar, mevsimler, yıllar ve bilmem daha kaç farklı etmenle üzeri kumlarla kaplanmış bu katmanlı ve çok bilinmeyenli keşif denklemini çözmeye uğraşıyorum. Nedenleri, nedenlerin nedenlerini, nedenlerin nedenlerinin nedenlerini arıyorum.

Düşünme sırası sizde. İçinizde, üst üste istiflenmiş kaç benlik var?

*Lucy filminde Scarlett Johansson'un oynadığı ana karakter, anne sütünün tadını hatırlamaya başlıyor, beyin kapasitesini artan yüzdelerle kullanmaya başladıkça.

2 yorum:

  1. Bir öğrencinin yazısından alıntı vereyim--(benim öğrencim değil). Yazdığı zaman 15 yaşındaymış. Konu 14 yaşına yeni girmiş gün ama mutlu bir gün değilmiş. Çeviri, hatalarla beraber hepsi benim--kusura bakmayın. "O gün 14 yaşında olmama rağmen annemin kucağında 3 yaşındaki bir kız gibi hungır hungır ağlıyordum. O an anladım, yeni bir yıla girdiğim zaman, o eski ben yeni ben olmak demek değil. O eski ben duruyor. Tüm eski benler oldukları gibi duruyor. Sadece o yeni yaşa giren ben diğerlerin etraflarında sarılıyor--tam bir soğan gibi. İçimde o 10 yaşındaki ben duruyor. 9 yaşındaki ben de duruyor. Ve, evet, o 3 yaşındaki ben de duruyor. Bir de bazen o 3 yaşındaki ben annesinin kucağında ağlamaya büyük bir ihtiyaça duyuyor." 42 yaşına girdim ama halen önceden gelen 41lerini canlı canlı hissetiyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu hikayeyi okuyunca tüylerim diken diken oldu. Durumu o kadar güzel anlatıyor ki daha fazla bişey söylemek anlamsız...

      Sil