22 Ekim 2014 Çarşamba

TV: Zaman ve Moral Yutan Makine

28 Ekim 2011-24 Nisan 2014 tarihleri arasında, ailemizin geleceği, ülkenin siyasi gidişatına doğrudan bağlıydı. Normalde de bağlı da, o dönem basbağlıydı. 
Zaman ve moral tüketen makine!
Dolayısıyla siyasetle, dolayısıyla tv-radyo-gazete-dergi-sosyal medya-dedikodu aklınıza ne tür bilgi kaynağı geliyorsa onların hepsiyle daha bi haşır neşirdik. 
28 Ekim 2011, Cuma
Beş gün önce Van, büyük bir depremle sarsılmıştı. Arkadaşlarıyla birlikte, topladıkları tüm yardım malzemelerini kolilere, ordan da kamyona yüklemiş ve sabaha karşı uyuma şansı bulabilmiş babam, o sabah (ya da şafak mı demeli) saat beşte, ipe sapa gelmez suçlamalarla, daha da beteri tüm hayatını üzerine kurguladığı eşit-onurlu-insanca bir yaşam hayalinin tam aksi yönde  iddialarla ve binlerce insanla birlikte tutuklanmıştı! Ve biz ne olduğunu, ne yaşamakta olduğumuzu ve gelecekte ne yaşamakta olacağımızı anlamaya çalışıyorduk. Hiç tanımadığımız bir el bize 'sağlam' bir tokat atmıştı.
  • kim
  • kimlerle
  • neden
  • nasıl
  • ne hakla
  • ne amaçla
  • ne zamana kadar
  • ne olana kadar,  bize bu oyunu oynamaya karar vermişti?
Sorular çoktu, cevaplar bi tek o aptal kutusunda saklıydı, televizyonda!
Abartısız, sabah altıda uyanır uyanmaz açıyordum haberleri, evde kaldığım müddetçe de açık tutuyor, eş zamanlı olarak gazete okuyor, eş zamanlı olarak interneti tarıyor gece on iki-bire kadar tartışma programlarını izliyor, artık beynim sulanmış vaziyete gelip, kelime-harf-hece-cümle ayrımı yapamaz noktaya varınca da uyumaya gidiyordum. Tabi ekran ışığına bu kadar uzun süre maruz kalmış bedenim, gece olduğuna, artık yatma vakti geldiğine, o ışığın gün ışığı olmadığına ikna olana kadar da bi saat filan geçiyordu aradan.
Bizim ailevi meselemizden de bağımsız olarak, haber denen şey 'kara' zaten. Yani % 99'u moral bozucu. Ben yüzde doksan dokuzu moral bozucu olan bu 'şeylere' yedi yirmi dört maruz kaldığımdan, artık bambaşka bir insana dönmüştüm.
Çatık kaşlı, sinirli, negatif  dolayısıyla negatiflik saçan, öfkeli ve öfkesini bulaştırmaya çalışan, mutsuz, umutsuz, yorgun, endişeli biri olup çıkmıştım. Ve o kişi ben değildim. Kafamı bir kova kuma gömmüştüm sanki. Dar, dapdar bi yerde kısılıp kalmıştım.
Dünyada başka bi yerlerde birileri sınavlarına çalışırken, genç üniversiteliler çayırlarda oynaşırken, esnaf kepengini yeni açmış sabah tavlası atarken, ne bileyim işte bi inek yavrusu annesini emerken, şirket servisinde uyuyakalanların kafası arabanın camında iz bırakırken, ve aslında bunların benzerlerini ben de yaparken, kafamda hep şu soru vardı: 
Ne olacak? 
Ve cevabı bulmak için kendimi haberlere atıyordum. Gittikçe içim kurumaya, kararmaya başlamıştı. Sanki böyle, bi nehir filan akıtman lazımdı üzerine, içimdeki toprağı tekrar yeşertmek için ya da sanki güneş hiç batmadan saat başı doğmalıydı üstüne, içimdeki karanlığı aydınlatmak için. 
Derken bir bahar akşamı, bahara yakışır bir haber aldık! İçimiz aydınlandı bu sefer! Kavuşma zamanı gelmişti! Kavuştuk!
Zaman zaten o ana kadar ilerlememişti, durmuş vaziyetteydi. Bir kaç bahar geride kalmış, ay çiçekleri açmış, güneşe dönmüş ya da aya, büyümüş-serpilmiş, hasat edilmişti ama sanki zaman hiç geçmemişti, bizi beklemişti. 
Bir hafta on gün sonra öyle bir yağmur fırtına geldi ki, Tuzla'da, Türkiye tarihinin ilk hortumu gözlendi. Bizim televizyonu çanak antene bağlayan kablo koptu. Bilmem, belki de 'yeter haber izlediğin' demek istedi? 'Tamam' dedim, kopardım bağımı televizyonla!
Bu tv mevzusu nerden mi çıktı? 
Önümüzdeki hafta detaylarını blogda yazacağım bir deney yapıyorum. Zaman şahitliği deneyi. İşte bu deney esnasında farkettim, bir zamanlarki kankam olan o aptal kutusuna aylar olmuş bakmayalı, onu görmeyeli, açmayalı, dinlemeyeli.
Değil mi ki moralimi bozan, enerjimi sıfırlayan, sinirlerimi zorlayan, öfkemi artıran, umudumu azaltan, zamanımı yiyen şey oydu?
Televizyonsuz daha umutluyum hatta daha mutluyum, sinirlerim de daha sağlam!

Televizyon sizin için zaman ve moral yiyen bir makine mi, uyuşturan-moral veren ve oyalayan bir tür fantazi arkadaş mı?

1 yorum:

  1. Televizyon çoğunlukla uyuşturan-geçiştiren bir makine gibi. Zamandan mekandan en çok da gerçek dünyadan koparan , belki de evet fantazi bir arkadaş. Bazen birçok şeye cevap olan ve en çok dinlerken seni yormayan. Kendi tercihinle istediğin kişi,kanalı ya da dinleti-izletiyi seçebildiğin. Belki de bu yüzden çoğunlukla bir kaçış aracı. Ama bir yandan da o kadar sanal ki yaşadığım hayatta hiç karşılığı yok.

    YanıtlaSil