7 Eylül 2014 Pazar

Amacım ne?/ Bireysey Koçluk Atölyesi/ Go Kart

Amaç Ne?
Evet!
İlk blog yazımı tekrar okuduğumda, enerji ve heyecandan, neyapmak istediğimi anlatmadığımı farkettim.
Bi kere bu sayfada adı geçen kişiler ve bahsi geçen olayların tümü gerçektir.
Bu blog, iş hayatımda yaşadığım belirsizlikten dolayı kendimi sorgulamaya başlamam, sonunda kendim gibi bi dolu insan olduğunu farketmem, sonra da bu kendini arayış yolcululuğunu benim gibi olanlarla  birlikte gerçekleştirme veya deneyimleri paylaşarak başkalarına da fikir verme isteğinden ve ihtiyacından doğdu.
Üniversitede okuduğum bölümle ilgili mesleği on yıla yakın yaptıktan ve işimi bırakıp bambaşka bi alanda çalışmaya başladıktan sonra, sorgulamalarım devam etti. Aslında ben kimim? Nasıl bir iş yapmak istiyorum? Ya da nasıl bir iş yaparsam mutlu olurum? Karakterim, değerlerim ve kafamdaki yaşam hayali yaptığım işle kesişebilir mi? Ve bi dolu başka soru...
Sonra arayış stratejisini değiştirmeye karar verdim. Yani artık sadece oturarak arama dönemi bitti! Artık arayış fiziksel bir boyut da kazandı. Nasıl mı?
Ben, günlük hayatın rutininde denemediğimiz, yapmadığımız ya da daha da önemlisi yaparken 
üzerine düşünmediğimiz şeyleri beş duyum alabildiğine açık bir şekilde yapacam ve burada paylaşacam. Siz bu deneyimi alıp istediğiniz faydayı yaratabilirsiniz. Tepe tepe kullanacaz yani hep birlikte. Birazdan Go Kart deneyimimi anlatacam, ne demeye çalıştığım daha iyi anlaşılacaktır.
Ha unutmadan, blogspotta tüm güzel blog adları alınmış vaziyette ama kervanı yolda dizecez ya daha iyisini buluruz heralde... Öneri ve yorum gelirse çok mutlu olurum.
Dün gece karar verdim: Bu yolculuk 9 ay 10 gün sürecek! 

Bireysel Koçluk Atölyesi
İlk blogu yazdığım günün sabahı, Taksim Sıraselviler Caddesinde atölyenin yapılacağı binaya doğru yürürken, sonraki üç saatte başıma geleceklerden habersizdim. Tek bildiğim farklı sektörlerden gelen ve kariyerinde sıkışmış ya da hedefsiz hisseden 10 katılımcıdan biri olduğum ve çözüm ya da daha fazla umuda ihtiyacım olduğuydu. Deniz ve Zeynep (atölyenin iki lideri, moderatörü, rehberi ne derseniz artık) beni çok sıcak karşıladılar, belki de cumartesi sabahı 'acaba millet söz verdiği gibi gelecek mi' diye düşünürken tam da onlar, kapıda ilk beliren ben olduğumdan sevindirik oldular :) Şaka, gerçekten çok sıcak ve işlerine hakim insanlar.
Orada herkes, samimiyetle önce ruh halini sonra da tüm çıplaklığıyla mevcut durumun kendisine hissettirdiklerini paylaştı. (Bu arada belirtmeden geçemeyecem, hani bir romanın veya filmin kurgusu önemlidir ya, işte kusursuz bir akış hazırlanmıştı, zaman nasıl geçti anlamadım) Sonra yapmak istediklerimizi dile getirdik ve en nihayet bir hareket planı çıkardık ortaya. Bu arada bu, son derece profesyönelce hazırlanmış detaylı atölyeyi çok ilkel bi biçimde anlatıyorum, affola. Ama anlatılmaz, yaşanır. Bana ne oldu nerseniz! 
Merak, durum tespiti yapmak üzere yerini kendi kendime sorduğum bi ton soruya ve bulduğum bi dolu cevaba bıraktı. Hmmm demek durum bu, diye düşündüm. Sonra nasıl bir iş tasarlıyorum aslında kafamda ya da ne yapmayı arzuluyorum ya da nasıl hissetmeyi istiyorum yaptığım işte... Yine yoğun konsantrasyon, çokça sorgulama, çokça cevap, bolca yüzleşme! Bunlardan beni ne alıkoyuyor, engelin kendisi ben olabilir miyim acaba? İşte bu soru hayati önemdeydi benim için. Üçüncü ve en son adım da yol haritası oluşturmaydı diyebilirim. İşte o hareket planının ilk adımı bu blog oldu. Hani demiştim ya, yolcu değil kaptan olma kararı! Çünkü o nalet otobüs bi türlü geçmiyor beklediğim duraktan!!!
Bu atölyeyi şiddetle tavsiye ederim. Genel hatlarıyla sizinle paylaştım umarım fazla detay vermemişimdir (sevgili Deniz, beni uyarmaktan çekinme öyle olmuşsa).
http://unbouncepages.com/kocluk-atolyesi/

Ayrıca ve mutlaka bakınız:
http://denizhusrev.com/tr/
(Zeynep'in websitesi varsa da bulamadım, daha sonra ekleyecem bulabilirsem)


GO KART
Aslında bu başlık ayrı bir blog olmayı hakediyor ama yapacak, yazacak ve paylaşacak o kadar çok şey var ki zaman da çok az: dokuz ay on gün!
Aynı Cumartesi gecesi (ne gün ama!) Acıbadem Caddesi'nde Bike Restoran diye bi yerde yemek yedikten sonra (müzikler süperdi, yemekler de) yürüyerek E-5 kenarındaki İstanbul Karting Park'a gittik. Ya inanamazsınız 11 yaşında bi çocuk var, reklamlardan fırlamış sanki, kendi de doğalında fırlama, gözlüklü, bi metre yoktur, sarışın, çatal sesli bi tip... Neyse bankonun arkasına geçti, bi taburenin üzerine çıktı, tam kasanın hizasında artık! Baktı biz kararsısız şöyle dedi, 'O zaman 5 dakka binin, devam etmek isterseniz 10 dakka daha binersiniz, toplamda ödediğiniz para aynı'
Bak sen şu bacaksıza!
Kasklar başta, kemerler takılı veeee başla!!
Bizden başka üç kişi daha var pistte. Allahtan benden başka herkes deneyimli ve iyi kullanıyor, yoksa ben adama kaza yaptırırım. Ne de olsa ilk. Bilmeyenlere kısaca anlatayım, bir mini yarış pistinde minik arabalarla belli süre zarfında yarışıyorsunuz. Gerçi benim kimseyle yarışmadığım her halimden belliydi çünkü eteğim devamlı uçuştuğu için, habire oramı buramı çekiştiriyordum, arkamdan gelenlere baya adrenalin oluyodu kesin! :)
Okuyucuyuma söyleyeyim, süper bi deneyim! Hız ve yarış diye düşünmeyin, benim için bambaşka, çünkü kafamda hep o soru 'ben kimim?'

15 dakkanın sonunda düşünüyorum, go kartı çok sevdim peki neden!

  1. Geminin kaptanı bendim. Sola kırsam, sağa kırsam, frene bassam, gaza yüklensem ne yapsam direksiyon ellerimin arasında. Yani yön vermeyi seviyorum, yön verilen olmayı değil!
  2. Pistte başkalarıyla beraber olmak hoşuma gitti. Tek başına zevki çıkmazdı. Paylaşmayı seviyorum, paylaşılanın ne olduğundan bağımsız.
  3. Diğer dört kişi (hepsi erkek) kendi aralarında dikkatti ve azılı bir yarış içerisindeler. Onların yarışma hali bende iyi ya da kötü bir duygu oluşturmuyor, bir nevi saygı duyuyorum ama yarışma hali bende stres yaratıyor. Rekabet bana iyi gelmiyor!
Merak edenler için web sitesi:
5 dakika 10 lira
10 dakika 15 lira
15 dakika 25 lira

Adres:Acıbadem Dost Ozak-n Sk. No: 1 Kadıköy/Istanbul
Tel 0216 340 82 80   GSM 0555 615 55 52



Otobüs duraklarına doğru yürürken eşim devamlı, tekrar ve kimlerle gelsek matematiği yapıyor. Her seferinde farklı gurup insan. Mesela C'lerle gelsek... M'lerle gelsek... Z'lerle gelsek...
Sonra farkediyorum normalde bu matematiği ben yaparım. Şöyle:
Facebook kullanmıyorum. Eğer güzel bi cafe, yeni bi restoran, özel bir film, akıcı bir kitap bulduysam, ya toplu mesaj atarım arkadaşlarıma/sevdiklerime ya yüzyüze görüşmelerde mutlaka anlatırım ya direk onları oraya götürürüm (gidilecek bi yerse). N.Ş.A.'da ben de hemen bi dahaki sefere kimlerle gelsek diye düşünmeye başlardım. 
Ama bu sefer farklıydı.
Çünkü bu sefer başkalarını değil kendimi düşünmekle meşguldüm!
İşte bir veri daha. Çok fazla başkalarını düşünüyorum ve bu bir süre sonra kendimi onların gözünden görmeye başlama şeklini alıyor. Hayır kendimle kendim arasına aracı koymamaya karar verdim. Artık sadece ikimiz varız: Ben ve beni arayan ben!!!

iyi pazarlar,
d

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder