12 Eylül 2014 Cuma

Helal Üzüm

- su elli kuruş, su elli kuruş, sucu geldiiiiiyyyyye!
- fassulye düştü, fassulye düştü, iki ki ki ki kii!
- son istavrit, son istavriiiitt!
- yalovaaa, yalovaaa! En güzel yeşillikler, A kalite yeşillikler. Yalova yeşillikleri!
- su su su su su, elli kuruş ellliiiiiii!
- ye helal, ye helal, yee yee ye ye yeee!
- haydi çanakkale çanakkale çanakkalee!

Bizim semtte sebze pazarı Perşembe günleri kurulur. Müdavimlerinden biri de benim. Kaya tuzu, açık süt, jumbo yumurta, en kalite gemlik zeytin, en kalite ezine peynir, beş liraya şahane t-shirt, iki tanesi beşe avokado (her akşam yüzüme maske yapıyorum da, diyomuşum :)) Nerden ne alınır, bi nevi pazarın kurdu oldum yani. 
Dört gözle bekliyorum o günü.
Dere yatağında, hafif eğimli bir yokuşun üzerine kuruluyor pazar ve yolun üstü çadırlarla kaplanınca da bir tünel vaziyetini alıyor. Ben, aşağıdan başlarım hep. Tekerleklerinin altıda dördü kırık daha doğrusu çıkık vaziyetteki kırmızı pazar arabamı çeke çeke ve genelde yavaş yavaş çıkarım yokuşu. Alana girmeden sağda solda park etmiş kavun-karpuz dolu kamyonetleri; saatten nevresime, çaydanlıktan mutfak kilimine kadar tam teçhizatlı kameraman cevat kelle misali donanmış minibüs-dükkanları...Herşeyi incelerim. Az ilerdeki atraksiyonun habercisidir çünkü bunlar.
 
benimki bunun aynısının tekerlekleri yamulmuşu

Ne diyordum, ha yavaş yavaş ilerlerim, gözlem yaparım, fiyatlara bakarım (gerçi akşam üzeri fiyatlar yarım saatte bir değişir) moda girerim önce. Kokuları takip ederim. Maydanoz koktuysa döner o tezgahı mimlerim, ya da kesilmiş şeftali. Henüz alışverişe başlamadıysam da baktım bi yerde yağma var hemen ilişir bi durum yoklaması yaparım, önce izler sonra sürüye katılırım.
Her yaş grubundan insan olması çok hoşuma gider. Her yaş çocuk, yaşlı amcalar, bebek arabalı anneler, bebek arabalı anneanneler, genç çiftler, genç kızlar... Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, bu yaş çeşitliliği yavaş yavaş siliniyor kentin belli bölgelerinden. Oralarda çok hızlı olmanız gerekiyor çünkü. Misal metrobüste.
Pazarda, bi de en en çok sevdiğim şeylerden biri şudur; 'merhaba'nı veya 'sağol'unu asla havada bırakmazlar. Mutlaka 'sen de sağol abla'nı alırsın.
Herkes doğaldır. Kimse en seksilerini, en cicilerini, en yenilerini giymeye uğraşmamıştır. Basma etek, beyaz şeritli pijama, pardesü, tshirt-kot, penye-şort, kapri, tayt. Böyle yani kombinler. Işten gelenlerin de şaftı kayık omuzları düşük ve gözlerindeki fer de sönük olduğundan onların janjanı da pek bi işe yaramaz. Ben de, karizmamı çizer diye dışarda giymeye çekindiğim bi yandan da atmaya  kıyamadıklarımı giyinirim. Pazar kombinleri diye bi grubum var :)
Hani Ortaçağ filmlerinde, bi, şatodaki hayat vardır, bi de sokak. Ortalık toz topraktır sokakta. Bi çocuk elma çalar, adam çocuğu kovalar, koşturmacada tavuklar kanat çırpar, domatesler ortaya saçılır, vs vs. Gerçek hayat odur. Bizdeki durum da benzeri.
AVMmidir ne karın ağrısıdır bi oraları düşünün, ışıklar, dekorlar, pazarlanan hayat, konuşmalar, konular, her şey ne kadar sahte. İndireceksin şalteri bakalım kalıyomu janjanlı hayat :)

Bitirmeden önce son bişey. 
Bi gün kardeşim Z'yle Kadıköy çarşıda sadrazam arıyoruz. Cevizli sucuk var ya, onun başka versiyonu gibi düşünün. Bi dükkanın camında gördük sonunda, sevindirik olduk. Tadına bakabilirmiyiz dedik, 'tanesi bi lira' dedi.
İşte yazının en başında var ya bi alıntı 'ye, helal' diye. O genç adam üzüm satıyordu, tadına bakmak isteyen çekinmesin diye de öyle bağırıyordu.
O an çok duygulandım.
Gerçek, onurlu ve deyim yerindeyse,
helalinden bir yaşam arzuladım.
d

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder