18 Eylül 2014 Perşembe

Uykudan Önce

Her sabah saat 07:30'da blog yazısını girmiş oluyordum ama bugün geç kaldım. Nedeni basit, uyuyakalmışım!
Bilgisayarım pert vaziyette ve ben elime kimin bilgisayarı geçerse onu kullanıyorum. Ingilizce klavyeli mcbook, Türkçe klavyeli mcbook, İngilizce klavyeli i-pad...Dün almayı çok istediğim bi çeviri için örnek hazırlarken bu üç makineyi de kullandım. Günün sonunda artık beynim sulanmıştı ve bir araba dolusu insan beni dövmüş gibi hissediyordum. (Bunu da hiç tecrübe etmişliğim yok ama, etseydim akşamki gibi hissederdim herhalde sonunda :)

soldaki sincap var ya, öyle uyudum, öyle uyandım

Kafamı yastığa koydum. Mucize eseri on saniye içinde uyumuştum. Koyunları saymadım; burun deliklerimden giren havaya odaklanmadım; aldığım nefesi her seferinde bir sayı artan parçalara bölerek vermeye çalışmadım; aklıma gelen düşünceleri geniş bir ruloyla tümden beyaza ya da tümden siyaha boyamaya uğraşmadım, aklıma akın eden görüntü ve fikirleri elektrik süpürgesiyle vakumlamadım; yani uykuya dalabilmek için herhangi bir çaba göstermedim. Sabah gözümü açtığımda, akşam yattığım şekilde uyandığımı farkettim ki bu, yıllardır olmamıştı.

Benim baba tarafı, kuş uykusu; anne tarafı kış uykusuyla meşhurdur. Dayılarım, teyzelerim, annem, o taraftan tüm kuzenlerim ve biz kardeşler, uykuya düşkünlüğümüzle biliniriz. Ben bununla savaşanlardanım. Günlerce uyumam ve ayda bir dudağımda uçuk çıkar. (Düğünden bir ay önce dudağımın tam orta üst kısmında bi tane çıkmıştı hatta, zor ikna ettim, defolup gitti :) Hani meselemiz 'ben'i aramak ya, fiziksel 'ben'i tanımak da çok önemli. Bedeni dinlemek yani...


Üniversite yıllarında, sadece Eylül ayında uyuma şansı olurdu biz mühendislik öğrencilerinin. Sonra ilk vize, ikinci vize, final derken yarıyıl tatiline kadar zaman nasıl geçerdi anlamazdık. Günde maksimum 4 saat filan uyuyorduk. Bi de biz yurtta kalanlar geç kalırdık derslere, halbuki yurt kampüsün içinde :) Mezun olduktan sonra da bu sistemi devam ettirdim. Uyuyanlara kızardım. Yani üç saat yeterdi, maksimum dört ne gereği vardı fazlasının. Bu arada da annem (kardeşim Z'ye göre annem tüm Dünya sorunlarının uyuyarak çözülebileceğine inanıyor, doğru bir tespit) devamlı ve herkese uyumayı telkin ediyor.

Bu ülkede çocuklar gece on ikiye, bire kadar uyumuyor, ertesi gün de ders filan dinlemiyorlar okulda.  Bu ülkede yetişkinler gece ikiye üçe kadar uyumuyor, ertesi gün de zombi gibi dolaşıyorlar etrafta. Bu gidişata kendi özelimde bir dur demeye karar verdim. 
Kendi vücut saatimi gözlemliyorum nicedir. 
Sonuç şu: En erken saat 22:00, en geç saat 00:00'da uyumak; en erken 06:00, en geç 08:00 de uyanmak suretiyle 8 saat uykuya ihtiyacım var. Uyuduğum oda, gece mutlak karanlık, sabah adam akıllı aydınlık olmalı. Uyumadan en az bir saat önce, tv, laptop vb yapay ışıkla vücut saatini şaşırtan (çünkü beden, uyanma ve uyuma kararını gün ışığına göre veriyor) aygıtlardan uzak durmam lazım. Ve mümkünse ılık bir duş, değilse ve daha kolayı bir çay bardağı sütle uyuma moduna girmem lazım. Bir de ordan oraya attığım kitabı devamlı başucumda tutmam lazım zira bazen kitabı görmek bile uykumu getiriyor :) 

Peki siz, doğru şekilde, doğru zamanlamada, doğru yatakta-yastıkta ve yeterli miktarda uyduğunuzu düşünüyor musunuz?

ayık ve dinç gündüzler, 
d

1 yorum:

  1. Benim için hem serin hem karanlık olması lazım. "White noise" yapan bir şey varsa iyi olur. Ama ondan başka ses olmaz. Saat 10 ile 12 arasında yatsam en iyisi. uyanmak ise 7 ile 9 arasında olması lazım. Bugünlerde yüz üstüme yatmayı tercih ediyorum. Eşim bir uyuma ipucu verdi, yatmadan önce ayaklarını yıka. Sıcak hava için dedi ama her durumda iyi gelir bana...

    YanıtlaSil